bir sürü haller içinde...

6 Kasım 2014 Perşembe

Mino

Mino'nun siyah gülü yine ön yargılarımla uzun zaman askıda beklettiğim bir kitaptı.. Şarkıcıdan yazar mı olurmuş dediğim doğrudur :)) Tamam çok güzel şarkı sözleri var ve gerçekten çok çok severek dinlediğim bir gruptur ezginin günlüğü ama.. İşte öyle..

Yine yıkıldı önyargılarım (ya da büyük oranda yıkıldı diyelim :)) Anlatım bazı yerlerde -açıkçası- biraz, nasıl desem, yavan, zorlama gelse de, genel anlamıyla sürükleyici bir tonda yürüdü.. Öykü insanı ilk anda içine çeken, şaşırtan, hüzünlendiren, kızdıran sahici bir kurgudaydı. Çok ağladım, hatta okuma serüvenim toplu taşımalarda geçmeseydi muhtemelen içim kururdu ağlamaktan.. Çok insaniydi..

Ama bir eksiklik duygusu kaldı içimde.. Tam olarak tanımlayamadığım.. Belki sonuyla ilgiliydi, belki de süreçle.. Pek çok şeye dokununca böyle yarım kalıyor her şey sanki..

Pek çok kişinin aksine minoya bayılamadım.. kızdım.. Yaptıkları için, yapamadıkları için.. En çok aslında tam
tersini savunuyor görünse de bencilliği için.. Eski kafalıyım galiba ben.. Çocuk söz konusu olduğunda bencilliği kabullenemiyorum, sen özgür yaşayacaksın diye ona zorlu bir hayatı daha başından zorlu bir sürece dönüştürmeyi kabullenemiyorum.. Neyyse, daha yazmayayım spoiler olacak..


Ulaş'ı uyutup, pijama, kahve, mino keyfi..

İki şey dikkatimi çekti bu kitapta: ilki kendimle ilgili.. Eskiden okuduğum benzer kitaplarda hep kahramanla özdeşim kurar, hayran olur, onun için üzülür ağlardım.. Bu sefer aklım annelerde babalarda, nasıl dayanıyorlarda.. Ve elim kulağımda.. çok değiştirmiş bu çocuk beni çok..

Bir de aldatmaları erkekler için haklı bir söylem var.. Yani bunun toplumda zaten olduğunu biliyorum da edebiyatta, hele hele böyle aklı yüreği insan olan yazarlarda gördükçe sinirleniyorum.. Mesela şöyle diyor cahitadamı:  Yalnız çocuklar doğduktan sonra benim ihtimallerim kaybolmuştu. Bunda kimsenin suçu yoktu... Hepimizinki kaybolmuyor mu ki?? Hangimiz, tüm ihtimallerle hayata devam edebiliyoruz çocuktan sonra.. Kimse beni iş çıkışı koştura koştura eve gelmeye yada tüm zamanımı çocuğa adamaya zorlamıyor.. Ulaş'ın bakışları dışında hiçbir şeyin etkisi yok, arkadaşlarımla bir gece takılmayı, bir kahve içmeyi ertemelerimde.. Ama cinsiyet erkek olunca bunu söylemek daha kolay oluyor sanki.. Sadece bu romanda olsa yazar derdim geçerdim.. Ama dünya ağrısı da böyleydi.. Erkek gözüyle, erkek algısıyla yaşanan bir ağrı mı bu? Kendini gerçekleştirmek erkeğe mi has bir sorun..

Laf aramızda cahitadamına kızdım diyemem.. İnsanların başka hayatları sorgulamalarına, istemelerine kızamam ki.. Bu konuda ayartan kadın statüsüne de koymadım mino'yu yanlış anlaşılmasın.. Herkes seçimlerinde özgürdür.. Ama buna mazaret üretmek kızdırıyor beni.. Yok ihtimalleri kaybolmuş-muş falan.. İstedim yaptım diyebilmeli insan..

Roman mektuplarla, günlüklerle yürüyen, ama bunu yaparken bağları koparmayan, sürükleyiciliğini yitirmeyen bir roman.. Aslında temel olarak kimseyi kötü adam ilan edemediğin (gerçek kötüler hariç), herkesi anlayan, herkese hak veren, zayıflıklarına, insanlıklarına gülümseten bir anlatım olmuş..

Bir de en severek okuduğum mektuplar Zehra'nın babasının bavulunda buldukları oldu..

Dediğim gibi; önyargılarla başlayıp, çok severek okuduğum; buna karşın -belki anlatımın beklentimi arttırmasıyla- bir eksiklik duygusuyla bitirdiğim bir romandı: Mino'nun Siyah Gülü.. Belki de notu kıt, kıl bir yapım olduğundan :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...