bir sürü haller içinde...

18 Eylül 2014 Perşembe

sahnede ölüm

Pascal Mercier'in okuduğum her kitabı etkileyici gelmiştir bana..

Lizbon'a gece treni ve lea yani.. Her ikisi de gerek dilsel anlatım, gerekse öykü açısından etkileyici, sorgulatıcı ve sürükleyici idi..

Benzer beklentilerle başladım sahnede ölüm'e de..  Genelde kitaplara başlarken -hele de önceden ouduğum yazarların kitaplarına başlarken yorumları fazla okumam, yüzeysel geçerim- iyi ki öyle yapmışım sahnede ölüm'de de.. Zira her ne kadar diğer kitapları kadar "iyi" olmasa da gözümde, klişe konularla çarpmaya çalışsa da, beklentilerimin oldukça altında seyretse de dil olarak keyifli ve sürükleyiciydi.. Öyküdeki sırlardan çok -şahsen birkaç sayfa içinde sırların büyük bölümünü sezmiş, olamadıklarıma da şaşırmayacak düzeye gelmiştim- çocukların gözünden ailelerini incelemek, böyle bir ailenin çocuklara etkilerini görmek ve en çok da yakınlık hakkında kendi iç sorgulamalarıma dalmak önemli ve keyifliydi benim için.. Yani bu açıdan yaklaştığımda fazlaca klişe olması sebebiyle büyük bir hayal kırıklığına düşsem de, diğer iki romanda olduğu gibi kendi sorgulamalarıma yol açtığı için keyifliydi..




Yorumları okumamaya gelince, dünyada öyle konular var ki, kime sorsan, neresinden tutsan yanlış, kötü, tiksindirici.. Dolayısıyla insanlarda da farklı etkiler yapabiliyor.. Örneğin goodreadste -sonradan- okuduğum birkaç yorum sanırım konunun rahatsız ediciliğine takılarak yapılmış.. Bence klişe olan ve dahi kanımca yazarın basit bir oyunla okuyucuyu sarsmayı amaçladığı mevzu başka kişiler için bambaşka anlamlara gelebilir.. Ama gülmedim desem yalan olur.. Ben bu mevzuda alanda çalıştığımda öyle enteresan tepkiler gördüm ki şaşırmıyorum.. ama söylemeden geçemeyeceğim kitabı geri vermek için yayınevini aramak ne yavhu.. neyse bu konuyu uzatmayayım daha..

Sahnede ölüm bana yakınlığı sorgulattı dediğim gibi.. Bir başka insanla ne kadar ve nereye kadar yakın olabiliz?? Bütün benliğimizle birbirimizi tanıyabilir, anlayabilir miyiz?? Ne kadar istersek isteyelim birbirimizin beynine, tüm sırlarına vakıf olabilir miyiz??? ve ayrıca gerek var mı??? ve daha bi dünya soru ve sorgulama yığdı beynime pascal mercier..

Özellikle para ile ilgili bölüm: bizim paramız.. Öyle tanıdık, öyle buruk bir koku estirdi ki anlatamam.. Üniversite döneminde bir arkadaşla tam 5 sene bu şekilde yaşadık.. Her şeyi ama her şeyi 2 tane alarak, alamadığımızda bölüşerek.. Para hiçbir zaman mesele olmadı da, kitapta bu cümleyi okuyunca aklıma geliverdi işte..

İnsanlar değişiyor, büyüyor.. Bir zaman dilimine takılıp kalırsak yanımızdaki büyürken biz güdük kalıyoruz.. Aynı şekilde gelişmek ve değişmek mümkün olmasa da özellikle evlilikte paralel değişebilmek önemli..

Patrice'in istediği yakınlık herhangi iki insan arasında mümkün mü? Sorun bence -geçmişte benim de düştüğüm gibi- hayatın her evresinde aynı biçimde bir yakınlık beklemesi, en küçük bir farklılığı, uzaklaşma olarak, hatta tehdit olarak algılama yanılgısına düşmesiydi..

Evet sarsıcı bir kitap sahnede ölüm, ama çok iyi bir kurgu olduğu için değil -lizbona gece treni ve leanın tersine- sadece yeryüzünde herkesi bir şekilde sarsacak bir konuyu işlediği için.. Sürükleyici ve keyifli bir okuma süreci olsa da büyük bir hayalkırıklığıydı benim içinse ;))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...