bir sürü haller içinde...

26 Eylül 2013 Perşembe

eğitici oyuncaklar..

Olay kedinin uzanamadığı ciğerle uğraşması olayı değil.. Valla değil, billa değil..

Ama şu eğitici oyuncaklarla fena halde uğraşasım var.. İnceliyorum, araştırıyorum, dünya para verip alıyorum.. Eve geliyoruz, oyuncakçıda kasaya vermek için bile elinden zorla aldığım oyuncağın yüzüne bakılmıyor.. Evet bu sebeple kendilerine fena halde gıcığım.

Ama işin gerçeği, çoğunlukla gürültülü ışıklı olan bu aletlerle hem daha az rahatsız edici hem de daha ucuz olacak şekilde aynı işlevi gören şeyler var. Aslında bazen para tuzağı olduklarını da düşünüyorum. Bazen de neyi eğittikleri tam olarak belli olmuyor.


Aslında oyuncağın kendisi, herhangi bir oyuncak, başlı başına eğitici bir şeydir. Çocuğun dünyayı algılayış biçimine pratik yapmasına fırsat verir. Çocuk zaten ona kendi işlevi dışında bir işlev verecektir. Eğitici oyuncakların bu buraya bu girecek, bununla bu yapılacak tavrı sinir bozucu geliyor bana.. Bu kadar katı kalıplara sokmak ne kadar doğru bilmiyorum. Biraz da momo etkisi galiba :))

19 Eylül 2013 Perşembe

16. ay sonunda

Ulaş'ın hayattaki 16. ayı da bitti. gene 2 aydır aylık gelişim yazmıyorum ancak gelişimine dair pek çok şeyi kayda geçiyorum..


Ulaş'ın bu ay en önemli fiziksel işi diş çıkarmak.. adamın ağzında toplam 4 diş varken son 1,5 ayda azıları da çıkarmakta ve toplam diş sayısı 9-10'u buldu. Hal böyleyken gülerken ağzından sular fışkırtmak, har bulduğunu hırsla ağzına sokup dişleri kaşımak farz oldu. Şükür ateş yok ama huysuzluk ve ishal iş başında.. Ben dişlere yorduğumdan ishali fazla dert etmedim de doktoru gene de tahlil yapalım deyince gerek yok diyemedim. Neyse ki tahlil sonuçları temiz..

Tahlili verme işlemi de tam bir tabakhaneye yetişme macerası oldu. Nasıl alındığını bilmediğimden sabahki kakasını atmış, öyle gitmiştim doktora.. Gerçi arada bir kaka daha yapmasını bekliyordum ama günde 6 kere mıçan oğlum o gün yapmamaya karar verdi..

17 Eylül 2013 Salı

uyuşma

Önder'le birbirimize neredeyse hiç benzemeyiz :))

Nasıl oldu bir araya geldik, nasıl evlendik valla bilmiyorum... Ulaş'tan önce ne yapardık hatırlamıyorum :))

Tamam biraz abartıyorum ama...

Ben gezmeyi severim o evde oturmayı, o insan canlısıdır ben soğuk nevale :)), ben hırslıyımdır o kanaatkar, ben sinema severim o tiyato, ben yabancı dizi severim o sevmez :) vsvsvs...

İkimiz de kitap okumayı çok severiz ama kesinlikle birbirimizin kitapları ile ilgilenmeyiz :))

Önder (bana göre) yüksek entellektüel zevklerle, düşük zeka düzeyi (hadi öyle demeyelim de fazlaca düşünme gerektirmeyen) tarzlar arasında gider gelir.. Ben daha ortacıyım..

Neyse işte bir türlü uyuşamayız Önder'le kitaplar konusunda.. Ben kitap alırken ona sorarım var mı bir istediği diye o bana.. ama birbirimizin seçimlerini enderen okuruz.. (en son zorla le guin verdim eline, o kadar hızlı okuyan adam 3 haftadır bitiremedi- hem de mülksüzleri)






Bir gün eve bir geldi elinde Momo.. İnanamadım.. Alıncaklar listemin en üstündeki kitap.. Aaaaaaa??

10 Eylül 2013 Salı

uyuma alışkanlığı

Ulaş doğduğundan beri fazlaca sorunlu bir çocuk değildi.. Öyle ahım şahım uykusuz gecelerim olmadı desem yeridir. Tek sıkıntısı uykuya dalma süreci idi. İnanılmaz ağlar, bağırır, çağırır, tüm mahalleyi başıma toplardı.

Bakınız, bakınız ve bakınız.. Tüm bu süreçte de geniş aile fertleri ve konu komşunun muhalefetine karşı koyarak biraz kendi bildiğim biraz hogg ablanın yardımları ile bu sorunu 3-4 ay içinde hallettik. Benim de Ulaş'ın uyku sinyallerini fark etmediğimi, çok fazla yorgun ve uyarılmış bir halde uyutmaya çalıştığımı anladım. Neyse evimize komple geçip, geniş ailelerden bağımsız yerleşik hayata geçtikten sonra bu sorun da çözüldü. Büyük oranda yatağına koyduğumda sallamadan, ağlamadan, pışpışlamadan uyur hale geldi Ulaş tospiğim..




Ama bir eksik vardı.. Ben yanında olmazsam önceleri ağlar, becerileri arttıkça ayağa fırlayıp bağırır, seslenir haldeydi Ulaş.. Öyle haydi bakalım iyi geceler deyip gidemiyordum yanından peşimden miyavlayıp duruyordu. Eksik biraz da bendeydi özellikle işe başladıktan sonra zaten tüm gün ayrıyız düşüncesiyle yanından ayrılmak istemiyor, terk ediyormuşum psikolojisiyle suçluluk hissediyordum.

9 Eylül 2013 Pazartesi

çocukla tatil için ipuçları (pehpehpeh:)

Tamam çok ukela bir başlık oldu :)))
Hadi ordan leynn derler adama.. Daha 16 aydır annesin, çocukla 1 hafta tatile gittin de ne gördün derler.. Derler tabi....

Ama işte vatana millete az biraz faydam olur, belki bir okuyan faydalanan olur umudu ile ukela etiketini de kabullenerek bu yazıyı yazma cüretini buldum kendimde :))

Şöyle diyelim de şu sevimsiz sıfattan azıcık da olsa yırtayım: Efenim okuyacaklarınız oğlusu ile henüz sadece 1 defa tatil yapabilmiş (yazlık atraksiyonlarını bu statüye sokmuyorum) 16 aydır anne olan bir insan evladına aittir.

Evet bu uyarıdan sonra başlayalım naçizane gözlem ve önerilerime....


Sayısalcı bir eğitimden geçmiş olsam numaralandırır, görsellendirir artistik bir hava katardım ama süzme sözelci olduğumdan artık bu şekilde idare edeceksiniz...

Bakalıııımmm..

6 Eylül 2013 Cuma

hasetttttt

Kitap okurken öykünün içine girmenin ötesinde içimde bambaşka duygular, kafamda bambaşka düşünceler çağıldamaya başlıyor.

Bazı film ve dizelerde de oluyor ama en çok kitaplarda..

Belki geçmişte denemişliğim, az biraz ucundan bulaşmışlığım olduğundan...


resim alakasız sevgili kocamın sürprizi:))

5 Eylül 2013 Perşembe

sahilde kafka




Kafka Tamura on beş yaşına girdiği gün evden kaçar. Uzun zamandır planladığı bu kaçışın nedeni babasının yıllar önce dile getirdiği uğursuz kehanettir. Ama babasının bir "düzenek" gibi içine yerleştirdiği kehanet gölge gibipeşindedir... Kafka ilk kez aşkı ve tutkuyu yaşarken gizemli bir cinayetle kehanetin ve kaderinin düğümleri çözülmeye başlar.









Aslında hiç şekilci bi tarafım yoktur, hatta şekilcilikten özellikle nefret ederim lakin bu kitabı sahille bir özdeşleştirdim ki anlatamam. Başlamış bulunduğum Momo'yu bile evde bırakarak tatile Haruki amcayı almaya karar verdim (açıkçası Önder'in sen onu 2 günde bitirir sonra sıkıntıdan patlarsın söylemi de etkili olmadı değil :)

Haruki amca her zamaki gibiydi metaforik, simgesel, sürreal :))

Gene psikoloji, felsefe, edebiyat ve müzik içiçe.. Rüyalar ve gerçekler bir arada.. Karakterler uç noktalarda...

-Dikkat yazının bundan sonrası spoiler içerebilir!!!!-

4 Eylül 2013 Çarşamba

bodrum bodrum


Ailece ilk tatilimiz olacaktı. Sadece üçümüzün 7/24 birlikte olacağı tam bir hafta. Ulaş'ı postalayıp kendimize "özel" zaman ayırabileceğimiz bir anneanne/babaanne tampon bölgesi olmayacaktı. Koca kış çalışmıştık, dinlenmek hakkımızdı. Yoksa Ulaş'ı bırakıp mı kaçmalıydı?? Ama hayır!!!!

Ben Ulaş'ı hayatımıza düşündüğümüzden beri, daha doğrusu hayatımıza bir çocuk düşünmeye başladımızdan beri bir teori geliştirmekteydim... Belki de bir hayal :)) ÇOCUĞU HAYATINA ENTEGRE ET!!!

2 Eylül 2013 Pazartesi

da vinci's demons- da vincinin şeytanları

Fringe bittiğinden beri game of thrones ve criminal minds yanına eski bölümleri olan bir dizi arayışındaydım..

Öneri yine sevgili kardeşimden geldi. Fırsatını bulduğum ilk anda (tabiki yine fenerbahçe maçı, ya kovulmayalar iyiydi uefadan daha çok zaman bulurdum izlemeye :) başladım izlemeye...


Da Vinci'nin gençlik yıllarını anlatıyor. Tabi bir sürü gizem, macera, aksiyon ile.. Müzikler ayrı bir şahane, baş roldeki Tom Riley ayrı. Üstelik yakışıklı, süper düper zeki bir adam.. Şeytanlık, entrika ve gizem.. Öykü sürükleyici. Gerçi tabiki de dini öğeler ağırlıklı ama.. Hayır hristiyanlığı tam bilmeyince sanki bazı nüanslar kaçıyor gibi geliyor. Belki de yanılıyorum..
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...