bir sürü haller içinde...

31 Ekim 2014 Cuma

değiştir-e-bilme gücü

Bu aralar değişime mi taktım?? Yok canım :))

Ben işinden memnun, hayatından büyük oranda memnun mutlu azınlıktanım.. O yüzden çok sık başka hayat planları ve hayalleri içine girmiyorum.. Ekim sonu havası, kış başı tasası diyelim olsun bitsin.. Fazla da zorlamayın olur mu nedenleri.. :))

Bir şeye bakmak için eski okulumun, bölümümün internet sitesine girmiş bulundum.. Bir de baktım ki, sınıf arkadaşlarım araştırma görevlisi, dönemimin araştırma görevlileri yar doç, hocalarım prof olmuşlar.. Hayatımın hiçbir döneminde akademik kariyer hevesim olmadı (şu an doktora tezi yazmaya kassam da hala yok, ben işimi seviyorum) Ama başka tercihler yapsaydım hayatım nasıl olurdu diye düşünmekten alamadım kendimi..

Tabiki bambaşka sorunlarla boğuşuyor, bambaşka şeylerle eğleniyor olurdum, o ayrı.. Her zaman öyle olsaydı, böyle yapsaydım sorgulamalarından kaçındım, hala da kaçınırım.. Zira olması istenen olmuştur, Benim seçimlerim-dir.. Hayat oraya yönlendirmiştir falan.. ama sonuç tektir: geri dönüş yoktur.. Önümüzdeki maçlara bakmak lazım-dır..

Peki mümkün mü önümdeki maçlarda başka bir yerde, başka bir yaşam?? Şöyle ki; benim dönemimde bulunmayan ancak şimdi açılmış olan bir programa (üstelik çok seveceğime emin olduğum) başlayabilir miyim??

Yağmur yağıyor ve odada eski şarkılar dönüyor.. Bundan nostaljiye ve melankoliye eğilimim..

Ama hadi biraz brainstorming yapayım dedim.. Gözlerim doldu allahinandırsın :)) Ulaş'ı alıp Ankara'ya gitmek, ankara'da yeni bir hayat düzenlemek, yeni bir ev, yeni bir yaşam.. Soğuk ve karlı kışlar.. Mümkün mü bazı şeyleri değiştirmek.. 22 yaşımda hayatımdaki 3. şehirde yaşamaya başlamıştım.. Şimdi yeniden mümkün mü??

Durup durup işimden memnun değilim, hobilerimi işim yapacağım triplerine giren biri değilim.. Değiştirmeye gücümüz olan şeyleri vakit kaybetmeden değiştirmek gerekir, gücümüz yoksa kabullenmek lazım diye düşünürüm.. Ben İstanbul'u kabullendim ötesi var mı?

Ama değiştirebilmek... Yeniden orada olabilmek.. Üstelik oğlumla.. Gücüm var mı?

30 Ekim 2014 Perşembe

değişim

Aslında daha içime düştüğü an başladı.. Önce sigarayla acılar içinde vedalaşmak, hayatımda daha büyük fedakarlık yapamam heralde diye düşünerek üstelik :). Alkollle oldukça mesafeli bir ilişki geliştirmek.. Ama hiçbiri değildi aslında.. Bunlar sadece sorumluluk duygusuyla yapılan işlerdi-miş..

Sonra algıda seçicilik başladı.. Bebekli kadınları-adamları ve bebekleri inceleme.. Çocuğa tavrı daha net fark etme, hatta profesyonel hayatta bile..

Ama daha dur bu da değildi..

Beraber yaşama süreci.. onun için olduğunun farkında bile olmadan yaptıkların ettiklerin.. Ama hala dur..

28 Ekim 2014 Salı

notum kıt

Daha önce de demiştim; bayıldığım bir uygulama var: goodreads.. Burada okuduğun kitaplara yıldız falan veriyorsun..

Geçen bakıyorum eski okuduklarıma da.. Ne notu kıtmışım yav ben.. Koskoca adam yazar olmuş, yazmış ben beğenmiyorum pehh.. Ne haddime!!! Ama yapmışım işte.. Nasıl bir ego tatminiyse artık.. Kendim yazar olamadım ama fena eleştiririmci kitap eleştirmenleri gibi :)) Zaten hiç sevmem ben bu kitap eleştirmeni milletini.. Neden bilmem, kitabı yazabilen adam eleştirsin.. Yazar olamadım ama eleştiriyorum ne yaa.. Matematik notunu muhasebecinin vermesi gibi.. Benim işim matematik.. Pehhhh..

Dönelim kıl öğretmen edalarıma.. O kadar az 5 yıldız vermişim ki.. Hele de son zamanlarda.. İlk zamanlar biraz daha insaflıymışım.. Sonradan biraz daha yükselmiş beklentim.. Yani bakıyorum, eşit yada yakın oranlarda sevdiğim/beğendiğim kitaplara öncekine oranla bir yıldız düşük verir olmuşum. Önceden 4,5'tan 5 yaparken şimdi 4,5'tan 4 yapmaya başlamışım.. Ayyy öğretmen olsam ne uyuz olur muşum??? :))

Bazen utanıyorum koskoca Boris Vian'a 4 vermekten ama 5'i çok daha iyisine saklamak istiyorum. İşte bütün mesele bu.. Daha iyisi olmalı.. İyi kitap okudukça hep beklentim artıyor.. Daha da iyi olmalı.. Bir de o anki duygularım, o anki ruh halim etkili tabiki.. Bir baktım da beni asla bırakma'ya 5 vermişim.. Evet çok sevmiştim, etkilenmiştim.. Öykü etkileyici ve yaratıcı, anlatım lezzetli ve sürükleyiciydi... Zaman zaman ada filmini çağrıştırsa da özgündü.. Ama o kadar bayıldığım puslu kıtlar atlasına 4 vermişim.. Neden??? Şu an hiç bir fikrim yok. Yada beni asla bırakmanın türünden karanlığın sol eli e onu daha çok sevmemiş miydim?? Ama ursula ablanın mülksüzleri var.. Bakınız tüm notlarım..

23 Ekim 2014 Perşembe

saçmalama hakkımı kullanıyorum

Bir PVCcinin önünden geçiyorum ve aklıma bu kadın da ne para kazanmıştır gibi bir düşünce geliyor.. PVC ile kaplanır, kısa sürede kaplanır!!! Hepsinde aynı ses.. Bir de overlokçular var.. Aynı kadın mı acaba?.. Sanki aynı ses.. Kulağım sıfırdır benim.. Sadece duymaya yarar.. Hiçbir şekilde hafızası yoktur.. Geri çağıramaz.. Aynı tonlama galiba.. Milyarlarca kez duyduğum sesi tanıyamıyorum işte..

Bir PVCci neler getirdi aklıma antamam.. İki sene kadar önce okuduğum düşünce balonları geldi aklıma.. Beynimin işleyişini de anlayamıyorum.. Öylesine hızlıca o kadar saçma düşünceler geçiyor ki içinden sıraya koyamıyorum..ZAten daha aklıma gelirken unutuyorum.. Yakalayamıyorum..

İşte düşünce balonlarının adını ve konusunu ilk duyduğumda bu yüzden bu kadar heyecanlanmıştım.. Düşünceleri, geldikleri gibi, akış sıraları ile kayıt altına almak... Şerrrefsizim aklıma gelmişti :)) Belki kaydedebilirsek anlamlandırabilirdik.. Üstelik belleği de daha iyi anlardık.. Serbest çağrışımı..

Böyle düşüne düşüne, düşünce balonlarını hatırlamaya çalışarak geçtim gittim PVCcinin yanından..

15 Ekim 2014 Çarşamba

tek başına..

Genel olarak yalnızlığı seven bir insanım.. Yani öyle çok sık yalnız kalamasam da yalnızken ne yapacağımı şaşırıp sıkılmam, illa bir şeyler bulurum.. Her şeyi kendi başıma yapabileceğime inandığım gibi yalnız olmaktan da gocunmam AMA...

Sinemaya yalnız gi-de-mem.. Üstelik o kadar sevmeme ve o kadar da yalnız bir eylem olmasına karşın.. Yani sonuçta film izlerken kimseyle oturup sohbet etmezsin.. Sanırım okuduğum kitapların etkisi var.. Hani böyle yalnız kalıp yapacak bir şey bulamayarak sinemaya -herhangi bir filme- giden karakterler var ya.. Sanırım, heralde yani..

İşte bundandır Önder'e D. Fincher'ın yeni filmi gelmiş, nasıl yapsak da gitsek dediğimde, e git yarın çocuk uyuyunca (bu arada dikkatinizi çekerim, çocuğu uyutup gidecem :) şeklinde verdiği cevaptan sonra kalakalmam.. Gecenin köründe, yada sabahın nasıl etsem de kimi arasam da sinemaya gitsem diye düşündüm ilk önce.. Sonra Önder'in -Ulaş'ı ona bırakmaktan çekindiğimi düşündüğünden- ısrarları ve cesaretlendirmeleri ile hemen baktım seanslara..

10 Ekim 2014 Cuma

hadi şimdi sustur

Bizim tosbağnın bu aralar çenesi bir açıldı ki kapat kapatabilirsen.. Bize laf yetiştiriyor boyuna posuna bakmadan.. ukelaaaa :))

Gece yatırıyorum, git diyor bana, 1-2-3 en sonunda yumurtladı tospik: anne benim oda gitttt..

Önder'le çamaşır makinası için bunun eşyalarını ayırıyoruz:
Ö: (Ulaş'ı göstererek) bunu da makinaya at..
E: evet atmam lazım, leşşş gibi olmuş..
U: ı-ıh (surat da buruşuyor)
E: nasıl temizleyeceğiz o suratı?

2 Ekim 2014 Perşembe

memeli yazı

Çocuk doğduğu andan itibaren sen kucağındaki kırmızı-siyah yaratığa adapte olmaya çalışırken, ilk sorudur: emiyor mu? sanki emmiyor olsa soran emzircek öyle bir kafa.. Hasbelkader emmiyor desen, süt az desen 40 milyon nasihatla karşılaşırsın.. Yiyecekler, içecekler listesi yapılır, her şeyine karışılır.. Öncesinde senin kadınlığın olan meme, mahremiyetin olan bedenin bir anda herkesin üzerinde konuşup, elleyip dokunabileceği, açıp göstermenin sakıncası bulunmayan bir kamu arazisi oluverir..

Bu tabi ki de Ulaş'tan önce çok da bilmediğim bir mevzuydu, kadın üzerindeki emzirme baskısı.. Hatta emzirme reformu diye bir şeyin varlığını bile Ulaş'la öğrendim.. Süt vardır, çocuk emiyordur, emer.. Yoksa yapılacak bir şey yok.. diye düşünürdüm.. Zira annem beni ancak 4 ay emzirebildiği için ne ben eksiktim, ne o.. Öyle bir suçluluk hissi de gözlemlemedim kendisinde.. (ama döndü geldi bana arkadaşımın kızı şöyle sağıyor, böyle emziriyora o ayrı :))
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...