bir sürü haller içinde...

30 Mayıs 2014 Cuma

söz vermek....

Söz vermek başka bir şeye benzemez derler ya :)) Kesinlikle doğrudur. Hayatta zaten en önemsediğim şeylerden biridir söz vermek ama çocukla olan ilişkide söz verme çok daha büyük anlam ve önem taşır.

Artık anne baba olup da bunu bilmeyen yoktur diye düşünürken tekrar tekrar karşıma geldiğini gördükçe sinirlerim zıplıyor.

Bilsek de fazlaca uygulayamadığımız, aman çocuk ne anlar dediğimiz bir durum oluyor çoğu zaman çocuğa verilen sözler. Anlık paça kurtarma stratejileri kapsamında, hatta daha ağızdan çıkması tamamlanmadan bir twitin şaşkınlığında unutulmaya meylediyor.

O kadar önemli ki aslında.. Çocuğun güven algısı üzerinde tam performans rol oynuyor..

Yetişkinler her söze inanmamayı, sorgulamayı bilir. Sözlerin unutulabileceğini, tutulamayabileceğini düşünebilir. Ama çocuklar için söylenen her şey çok değerlidir. Hele ki temel güven nesneleri -ebeveynleri- tarafından veriliyorsa...

Çocuklara verilen sözler ilişkinin kalitesini, güveni ve inandırıcılığı besler.. İyi/kötü söz söyleniyorsa tutulmalıdır. Bu sebeple akla gelen her şey ağızdan çıkmamalıdır..

27 Mayıs 2014 Salı

dil gelişimi aracı olarak hayvanat bahçesi

Hayvanat bahçelerini sevmem.. Yunus parklarını, at çiftliklerini, sirkleri sevmediğim gibi.. Sirk ve yunus parkı konusundaki olumsuz duygularım daha yoğun zira hayvanlara işkence edildiğini düşünüyorum. Hayvanat bahçesi ve çiftlikler konusunda o kadar ters değilim, ama kendi doğal çevrelerinden uzaklaşmış, küçücük kafeslere sıkıştırılmış hayvanları gördükçe kendimi kötü hissediyorum. Sen koskoca aslan ol, panter ol, timsah ol, gel o kadarcık alana sıkış, bir de elin aciz zavallı insanı gelsin aaaa yapsın, sana abuk sabuk yiyecekler atsın, nasıl bir aşağılama :((

Gerçi döndükten sonra izlediğim bir belgeseldeki hayvanları görünce acaba o kadar da kötü değil mi diye de düşünmeden edemedim. Zira hayvanat bahçesindeki hayvanların, bakımlı halleri, sağlıklı görüntüleri ve parlak tüyleri ile cılızcacık saferi aslanları arasındaki fark o kadar gözle görünürdü ki. Üstelik veterinerin kucağında biberonla beslediği yavru ceylanın sevildiği bile hissediliyordu. Gerçi her şey göstermelik de olabilir tabi, bir de bülbülü altın kafese koymuşlar olayı var :))


Pembiş flamingolar var orda uzakta :))

Öööööf neyse bilemedim sonuçta.. Benim amacım roar like a lion diye şarkı dinlettiğim, mütemadiyen hayvan seslerini çıkarttırdığım yavruma hayvanları göstermek, onları görselleştirip somutlaştırmasını sağlamaktı. Büyük oranda bu isteğimi gerçekleştirdim de..

26 Mayıs 2014 Pazartesi

2 yaş, freud ve diğer ölümcül şeyler

Kendimi Freudian bir psikolog tanımlamam.. aldığım eğitim de bu yönde değildir zaten. ama Freud'a inanmıyorum* :)) desem yalan olur.

Üniversitedeyken Freud'a yönelik eleştirileri konuştuğumuz bir sırada bir hocam "o kadar da yanlış değildi" gibi bir cümle kurmuştu.

Evet dediğim gibi teorinin bilimselliğini, determinizmini falan sorgularım da özellikle cinsel gelişim konusundaki argümanlarının doğruğunu çok gözlemledim. Saf oidipus kompleksi yada penis kıskançlığı değil bahsettiğim ama pek çok başka ekolden teorisyenin de benzer olgulara farklı isimlendirmeler verdiğini gördüm.

Biraz tez girişi gibi oldu yazı ama ana mevzuya geliyorum :))



23 Mayıs 2014 Cuma

doğum günü ulaşı

Ne yalan söyleyeyim bu sene geçen seneki kadar hazırlanamadım Ulaş'ın doğum gün için. Geçen yıldan kalan süsleri kullanmak konusunda zaten kararlıydım (gerçi yine de bir miktar araştırma yaptım, konsepte uygun süsler için). Ulaş'ın sevdiklerinden gitme konusunda da geçen yıldan deneyimliydim. Bu sene konsept Ulaş'ın en sevdiği oyuncağı olan lego idi. Pasta ve hediyelikleri bu yönde tasarladık.

Hediyelik olarak Önder'in son anda aklına gelen rozetleri verdik misafirlere..

16 Mayıs 2014 Cuma

2 yaş ulaşı ve işteöylebirşey

O kadar zor geliyor ki bu gündemde bir şeyler yazmak..

Bu ülke tam bir Lynch filmi.. Öyle kaotik, öyle pesimistik, öyle şizofrenik ki..

Bilim adamlarının çaresiz kaldığı, sosyolojinin, siyaset biliminin, psikolojinin çözüm üretemediği bir toplum, bir düzen-sizlik.. Her şey içiçe ve hiçbir şey tam değil.. Parçalardan anlam çıkarmaya çalışıyoruz.. Bütün kayıp.. Doğru açıyı bir türlü göremiyoruz..

Evler babasız kalırken, anneler evlatlarını, kadınlar kocalarını yitirirken kendi küçük dünyamızda küçük avuntular mı buluyoruz yoksa? Yoksa bunlar birilerimiz için çok mu büyükler? Kelebek için bir gün neyse o işte.. Aslında çok çok büyük bir dünya varken dışarda, biz deryadan habersiz balık gibi, kendi küçük evrenimizde yaşayıp gidiyoruz??

Bu aralar bizim evrende oldukça karışık.. Ulaş 2 yaşını bitirdi.. 2. doğumgününü yaşadı ömrünün.. Şu an ayrıntılar için yeterli zihinsel kapasitede olmasam da yakın gelecekte parti detayları konusunda yazacağım, ama şunu söyleyebilim ki bu sene (tabiki de) geçen seneden daha bilinçli ve eğlenceli oldu..



6 Mayıs 2014 Salı

zaman

Zaman öyle karmaşık bir olgu ki.. Sanki hiç geçmiyor sanırken bir bakıyorsun bissürüsü geçivermiş.. Geçen gün ömürden.. Ömür geçiyor ama biz hep ve hala hafta içi/hafta sonu sayıyoruz.. Hep ve hala ufacık hedefler belirleyip, eriştikçe seviniyoruz sanıyoruz..

Ve hayatına bir çocuk girene kadar da o kadar da farkına varamıyor insan zamanın hafta içi/ hafta sonundan müteşekkil olmadığının, aslında koşan bir şey olduğunun..

O kadar kör gözüm parmağına değişimler oluyor ki çocuklu bir hayatta.. Reddetmek, görmezden gelmek, kaçırmak mümkün değil.. Boyu uzuyor mesela :)) Birkaç gün önce uzanamadığı yerlere uzanmaya, karıştıramadığı yerleri karıştırmaya başlıyor.. kucağında taşımak ciddi sırt ve bel ağrıları yapmaya başlıyor (misalen geçen yolda kucağıma gelmek isteyen Ulaş'ı alenen reddettim: çok ağırlaştın artık oğlum git baban taşısın dedim :)



5 Mayıs 2014 Pazartesi

eski kitaplar güzeldir

Yeni bir kitap aldığımda ilk ben okuyayım, kapağını ilk ben açayım, o kokuyu doya doya içime çekeyim isterim.. Snıfff snıfff şeklinde okurum kitabı.. Bayılırım yeni kitap kokusuna..

Hiç alışkanlığım değildir sahaflardan kitap almak.. Sadece bulamadığım birkaç tez için gerekli kitabı almışlığım vardır o kadar.. Eski kitaplara yakınlığım babamın kütüphanesindendir.. Altı çizili satırlarla, yanlarına aldığı notlarla onun yorumlarını okumak kitabı daha bir anlamlandırır ama tanımadığım insanların yorumlarına aynı sıcaklıkla yaklaşıp yaklaşamayacağımdan emin değilim açıkçası..

Evde Önder'in kütüphanesinden gelen kimi kitaplarda var böyle tarihler, çizgiler falan.. Nicedir kütüphanede duran Erdal Öz- Yaralısın'ı sonunda okumaya karar verdiğimde kitabın perperişan hali gözümü korkuttu doğrusu.. Her çevirdiğim sayfa bağımsızlığını ilan ediyor, kapaksa ayrı bir bölgede ikamet ediyordu :)) İçimdeki onarıcı devreye girdi hemen kitabı ciltleme savaşımı bir parça karton ve biraz yapıştırıcı ile başlattım.. Velakin kendi silahlarım tarafından vurularak ellerim yapışkan içinde kapağın ve sayfaların bağımsızlığını kabul etmek zorunda kaldım :)



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...