bir sürü haller içinde...

27 Aralık 2019 Cuma

bilanço 19

Artık her yeni gelen yılın birbirinin aynı olduğu yaşlara mı geldim, yoksa değişim korkum mu engel ilerlemenin önünde. Belki de yaşadığım değişimleri fark edemiyorum. Bilmiyorum. Bildiğim şu ki 2019 2018'den çok da farklı değildi.

Öncelikle Ulaş tabi.İlkokula alıştı, hatta 2. sınıfa başladı. Okumayı sevdi, matematiği sevdi, okulu sevdi. Tabi Ulaş birlikte biz de alıştık ilkokul öğrencisi velisi olmaya. Aslında özel okulların dengesiz politikaları nedeniyle hala alışmaya çalışıyoruz :( diyebiliriz.

Bunun dışında ufak-tefek sağlık sorunları yaşadık hem ben, hem Önder. Önder'in hayat tarzında yaptığı ufak değişimler hepimize yansıdı diyebiliriz, akşamları yürüyüşe çıktığında Ulaş'la klasik müzik dinleyip kitap okuma gibi entellektüel bir yarattık kendimize :)

Bunum dışında Ulaş piyanoya başladı ve severek çalıyor.

Ben yıllardır istediğim ve bir türlü fırsat yaratıp gid-e-mediğim yaratıcı yazarlık kursuna gidebildim. Çok keyif aldım ve kafamda aklımda yepyeni bir ufuk açıldı, belki bir roman olabilir ilerde:)) Bilemiyorum. Ama kesinlikle 2019'da yaptığım en iyi şeydi. Kendimi kendim gibi hissettiğim bir süreç oldu açıkçası.

Tabi aile olmanın bir özelliği olarak benim bu yaşantım bizim evin erkeklerine Ulaş'ın tabiri ile "baba-oğul" zamanı yarattı ve ikisine de iyi geldi :)

İş yeri ile ilgili bazı değişimler oldu ama kokusu 2020'de çıkacak ve bakalım ne olacak. Korku ve merakla bekliyorum.

Bunun dışında şükürler ailemize, sağlığımıza, huzurumuza, düzenimize..

Şimdi gel bakalım 2020 ama korkutmadan, sarsmadan, üzmeden gel. Dermansız dertler vermeden, düzenimizi, huzurumuzu bozmadan gel.

Şükürlerimizin daha çok olduğu, keşkelerden uzak bir yıl ol.



11 Aralık 2019 Çarşamba

Ömür dediğin-saçmalamalar

İnsanın bir tane hayatı olması haksızlık değil mi?

Hayat koskocaman bir olasılıklar evreni ve biz her seferinde bir şeyi seçip onu yaşamak zorunda kalıyoruz.

Sabah kalkmayı seçiyoruz mesela ve uyuma olasılığını direk devre dışı bırakıyoruz. Bir kitabı seçiyoruz  ve bambaşka bir kapı açacak olanı, o an ihtiyacımız olanı göremiyoruz.

Ya da daha da vahimi bir hayat seçiyoruz, eğrisiyle doğrusuyla, yuvarlana tekerlene yürüyüp gidiyoruz içinde ve milyonlarca hayat alternafini tanımıyoruz bile.

17 Mayıs 2019 Cuma

küçülmek istiyorummm

Bir süredir içimde bir "küçülme" isteği var. Sadece fiili anlamda değil. Yani fiziken de öyle bir arzum yok değil zira 0 beden yüceltmesi içinde bir dünyada yaşıyorum ve kışın aldığım yarım kilo 10larda kilo algısı yaratıyor çarpılmış beden algımda.. Ama orayı geçelim şimdilik.. :) 

Ben ruhen, manen -ayy aslında tam kelime hiç biri değil- yaşam olarak küçülmek istiyorum. Küçük, şehirler, sakin, dingin ortamlar... Yaşadığım şehri değiştirip daha küçük bir yere taşınmak için nerden baksan önümde 11-12 yıl var :) çevrem zaten minimalin dibinde :) işim desen sevdiğim, özgür biçimde yürütebildiğim ve yeterli diyebildiğim kazançla çalışabildiğim bir biçimde.. Eee daha nereye küçüleceğim..

21 Mart 2019 Perşembe

çelişkiler

Güya yeni yıl kararlarımdan biriydi. Bu sene bol bol yazacaktım. özellikle. Benim blog yazmakla ilgili en önemli problemim söyleyecek bir şeyimin olması. Yani yazarken havadan sudan yazmak istemiyorum. Bir soruna bir duruma dokunmak istiyorum. Gün içinde aslında yazılacak değerde fikirlerle karşılaşsam da bunları toparlayıp ekrana aktaramıyorum. Sonra da fikirler tavsıyor. Aklımdaki ve kalbimdeki önemini yitiriyor.

Böyle böyle günler geçiyor. Şu konuyu yazacağım, buna değineceğim derken, HİÇBİR ŞEY yazmadan geçiyor zaman. Sanki ciddi konularda yazmak gibi bir zorunluluğum var. Sanki önemli mevzulara değinme görevi verildi bu zavallı amatöre. Neden böyle bir misyon edindim bilemiyorum valla. Boş konuşmak bir nebze affedilir geliyor da, boş yazmaya tahammülüm yok. Kalıcı çünkü ve dünyada bir yer işgal ediyor.

23 Ocak 2019 Çarşamba

san-ki

Kitap okumak çok eski bir müptelalık benim için. Özellikle ortaokul yıllarım şehir kütüphanesinde kitap bırakmadığımız, derste sıra altlarında okuduğumuz dönemlerdi. Ha keza lise de öyle.. Üniversite ve sonrası da farklı değildi. Sıra altları yerini çimenlere, kantinlere, otobüslere, metrobüslere bıraktı belki ama kitap okuyamadığım bir dönem  olmadı.

Ancak şöyle bir durum var ki bazı kitapları okuduğumu zannettiğimi fark ettim bir süre önce. Aslında bazı filmler için de aynı şey söz konusu.

Haklarında o kadar çok konuşuluyor, yazılıyor, çiziliyor ki ve ben onları öyle iyi biliyorum ki, geçmişte okuduğum ve hayal-meyal hatırladığım bir kitaptan-ya da filmden- farklı değil. Okudum diyorum gayri ihtiyari. Hatta sohbete bile katılıyorum.

Mesela suç ve ceza okumadım, okuyamadım. Defalarca denediğim için okumadığımı biliyorum. Ama Raskolnikov çok da yabancı biri değil bana.. Bu okuyamadığımı deklare ettiğim için okumadığımı bildiğim bir örnek. Ama bazıları var ki.. Kafka mesela.. Dönüşümü okudum kesin (?) ama şato, dava.. Haklarında her şeyi her fikri, değerlendirmeyi bildiğiniz bir eser size nasıl da yakın dimi? İşte ben de öyle sanıyordum. San-ki.. oku-muşum gibi..

Ulaş'la kütüphaneye gittiğimiz de o çocuk kitaplarının rafları arasında kendini kaybetmiş, saralım mı şimdi mi yiyelim kararı veremezken ben de istediğim kitapları bulamayıp, dolanıyordum raflar arasında ve onu gördüm. ŞATO!!! Ben bunu okumadım diye bir gonk çaldı beynimde görünce ve aldım.. Şimdi onu okuyor ve düşünüyorum. Oysa ki ne kolay kendini kandırmak, nasıl da aptal bir makine insan dediğin... DİMİ??

3 Ocak 2019 Perşembe

Yılbaşı- HOhohoh

İki yıldır yılbaşı tatilleri ayarlanabilir olduğundan annemlere gidiyorduk, yılbaşı kutlaması için hem biz rahat ediyorduk, hem Ulaş mutlu oluyordu, hem de hep birlikte oluyorduk. Çok da şahane oluyordu. Bu yıl da ilk plan bu yöndeydi. Pazartesiyi izin alırız gideriz diyorduk. Sonra Ulaş'ı buz pateni sırası geldi, haftasonumuz bağlandı. Ne yapsak, ne etsek, evde yalnız olmak sıkıcı, herkesler uzakta, küçük çocuklar falan (gençlik başka beee :0) Neyse benim evinden çıkmak için kira isteyen anne-babamı cebren ve hile ile kandırdık getirdik. Çok da süper oldu..

Ay tüm ev halkı bir telaş, bir heyecan hazırlandı ki misafire sormayın. Ulaş alış-veriş yaptı, menü hazırladı (menü de fiyat yazarmış diye fiyat bile yazdı da kitap olarak peşin aldı yemek ücretini zirzop)

Çam ağacımızın ışıklarını yaktık, jingle bells açtık, yemeklerimizi, soframızı hazırladık. Zaten 1-2 hafta kadar önce Ulaş ile hazırlamıştık masa süslerimizi :)

Annem ile babamın geleneksel kestane pilavlı tavuğu, bizim gelenekselleşmeye aday yer elmalı, tatlı patatesli fırın kök sebze'miz, mantar, çorba... zengin mi zengin nefis mi nefis keyifli mi keyifli bir sofra.. Bir arada olmanın huzuru. Ve tabi bir yılbaşı klasiği olarak sıcak şarap... Bir de annemle beraber yaptığımız mandalinalı, çikolatalı pasta.. Güzel bir geceydi be..



Sonra tombala, hediyeler, göbekler, kahkahalar..

Benim için yılbaşı demek bu işte.

Ertesi gün de tatilden istifade gitmediğimiz yerlere gidelim, İstanbul'da turist gözüyle gezelim dedik ve önce pierre loti, sonra galata yaptık. Teleferiğe bindik. Ulaş çok mutluydu ama etrafta sadece arap turist olması beni gerdi açıkçası.

İlk günümüz keyifli geçti, yılın kalanı da böyle geçse bana yeter valla. İstediğim çok şey yok arık hayattan, yıllardan. Ben mutluyum varlıklarımla... Bozmasın yeter.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...