bir sürü haller içinde...

30 Haziran 2014 Pazartesi

ilk yalan ;)

Vallahi kelimenin tam anlamıyla ŞOK oldum.. Hiç beklemiyordum..

Evet oğlan 2 yaşını devirdiğinden beri pek bi değişim geçirdi. Özellikle konuşma gelişimi yaşıtlarınadan oldukça farklı.. Bir anlamda geri kaldığı bile söylenebilir.. Ama kelime hazinesi çok çok enteresan.. Pipet isteyen, bant isteyen, beli acıdığında belini, dişi vurduğunda dişini söyleyen bir çocuk.. Ananas dahil tüm meyvaları bilir, tüm eylemleri bilir, söyler ama ilk hecesini :)) Devamına üşeniyor galiba.. Ka diye kalem istiyor.. kaem falan bile dedirtemiyorum.. Karşı komşunun çok sevdiği oğluna Memeee diyor (Mehmet çocuğun adı) meme istediğinde memee deyince Mehmet evde diyorum hemen iki parmağını ağzına yanaştırıp emme haraketi yapıyor bana farkı anlatmak için.



Yalnız kalmak için odasının kapısını kapatıp, bana çok ciddi ve kararlı bir şekilde bii (parmağı ile de 1 gösterip bir dakika demek istiyor, zatıalleri) diyor, bee (bekle) diyor, su tabancasına buu-bummm şeklinde isim takıyor, beni her gün ama her gün şaşırtıp eğlendirmeye devam ediyor..

Ama bunu hiç beklemiyordum.. Konuşma gelişimine fazlaca takıldık galiba bu aralar.. Cümle kurdurtma, kelimeyi tam söyletme çabalarımızdan sıkıldı sanırım.. Üstüne gitmemeye çalışsak da :)

27 Haziran 2014 Cuma

ateşli geceler :((

Başlığı okuyup altında romantik, müstehçen bir hikaye çıkacağını bekleme sevgili okur... Hayır hiçbir alt anlam, metafor falan içermeden, kelimenin tam anlamıyla bu aralar 2 senelik çocuklu hayatımızın ilk ateşli gecelerini geçirmekteyiz..

Tatili kazasız belasız bitirdik.. Lıkır lıkır, kovayla içtiği havuz sularına rağmen Ulaş'ı sağ salim eve getirdik gibi kendini bilmez, ukala yazılar yazmaya hazırlanırken İstanbul'daki ikinci günümüzde hapşırıklarla başlayan bu serüvenin bir kabusa dönüşeceği aklımın ucundan geçmezdi.. (burada bir es vermek isterim ki çocuğu sık sık ateşlenen anneler amaaan bu da birşey mi deme hakkına sahiptir) Ertesi gece uykudan ağlayarak uyandığında, hatta vücudunda hafif bir sıcaklık hissettiğimde bile fazla önemsemediğim, ateşini ölçmeyi bile sonradan akıl ettiğim doğrudur.. Zira alındığından beri geyiğine kendi üzerimizde denediğimiz, Ulaş'ta tatbik ettiğimizde 37'yi bulmayan skorlar aldığımız aletin doğruluğundan bile emin olamadım.. Bir anda beynimden vurulmuşa döndüm.. 38.8!!!! NE diyon lan sen dedim?? İnan olsun pilleri değiştirip tekrar tekrar ölçtüm.. (çocuğun kulak zarını yırtacam, 5 dakikada bir ateş ölçmekten :( Hayır koca gece ne yaptıksa 37,5'un altına indiremedik ateşi..

24 Haziran 2014 Salı

ım back

ayyyy döndüm...

10 günlük antalya tatili ve macerasından sonra yeniden işteyim..

Tatiller bitiyor işte :)) yeniden işte olmak biraz boğucu, biraz değişik ama 10 gün tatil de fazla arkadaş.. Sıkıyor, yoruyor.. pek bir şey yapmak istemiyorsun sonunda..

Gerçi Ulaş'ın bu sene suyla teması temastan öte bir yüzücü yetişiyor düzlemindeydi :)) Sudan çıkmadığı gibi boyunun 2 katı suda bizden ayrı takıldı, yüzdü..

Oldukça eğlenceliydi Ulaş'ı izlemek :) Öyle ki yatıp güneşlenip kitabımı okumak yerine onun diğer çocuklarla, yabancılarla, oyuncaklarla ve suyla ilişkisini izlemek çok daha keyifli geldi.. Onu kendisini kaydırağa tersten çıktığı için azarlayan rus amcaya blablabla şeklinde laf yetişmesini izlemek-üstelik anlaşılacağını düşündüğünü fark etmek :)) gülün adından daha eğlenceliydi..

Ayrıntıları, Ulaş'ın kuralara uyumu ve ortama adaptasyonu konusunda gösterdiği beceriyi kafamı biraz daha topladığımda yazmayı düşünüyorum.

Şimdilik ilk yara bandı resmi ile bu yazıyı noktalıyorum... Aslında sorun ofiste olmak değil İstanbul'da olmak, yine metrobüse binmek oldu bu sabah benim için, bilginize :)

12 Haziran 2014 Perşembe

Ulaş'ın kitaplığı

Bazen bilim insanlarına inanmak lazım sanırım :)) O kitapların üzerine koskoca 2 rakamını boşuna koymuyorlar-mışşşş.. Ben bizim kitap sevgimizden ötürü genetik olarak Ulaş'ın da kitap sever olacağını, yanına oturtup kitabın içeriğini merak ederek okutmasını falan bekliyordum galiba.. :))

Dikkat süresinin kısalığını, temas kuramadığı şeye ilgisinin kısıtlılığını bilmeme rağmen... Hem de tam olarak bilgiye rağmen.. :))

Yok yaa gene abarttım.. Bunları bildiğim halde, aslında bütünüyle bir okuma seansı beklemediğim halde kitaplar sundum Ulaş'a.. Tabi ki tam olarak beklemedim okumayı bitirmeyi.. Ama zaman zaman üzüldüm, endişelendim.. (Bkz) Endişelenmek doğamda var, endişelenecek bir şey bulmadan yaşayamıyorum ben :) Çizgi film izlemiyor diye de endişelendim.. Şu anda Pepee'ye bağlılığı nedeniyle de endişeleniyorum mesela.. Ama kitaplar konusunda beklentilerimi -her şeye rağmen- yüksek tuttuğumu inkar edemem.. Fazlasıyla narsistik bir yaklaşımla benim çocuğum o 2'yi 1 yapar, 1,5 yapar diye düşündüm -galiba :))

Ama 2 pek çok konuda gerçekten sınırmış.. Bu bilim insanlarının gerçekten bildikleri varmış.. :))

Doğum günü geçtiğinden beri Ulaş'ın pek çok konuda olduğu gibi kitap konusunda da yaklaşımı değişti.. Hatta tamamen değişti..

9 Haziran 2014 Pazartesi

maksimum kullanım

İtiraf ediyorum cimriyim.

Giyime kuşama çok büyük paralar vermekten hoşlanmadığım gibi sakla samanı gelir zamanı felsefesini de fena halde benimserim..

Hatta öylesine benimserim ki bir şeyi atmak benim için resmen işkencedir. Düzenli aralıklarla eşyaları çıkarır atılcaklar, verilcekler, geri sokulcaklar şeklinde yaptığım yığından en fazla bir kaç parça eksiği ile geri yerleşime dönerim.. Sanırım ilerleyen yıllarda bir çöp evde yaşayacam.. Üzerime olmayan eski kıyafetlerim.. Ya yeniden kilo alırsam diye bir yerlerde beklettiklerim, Hatta -hiç mi düşünmesek de- vermeye ve atmaya kıyamadığım kimi hamilelik giysilerim.. Her yer baza hepsi dolu.. Tık tık bitmiyor..

Ulaş'ın kıyafetlerinde de durum aynı.. Verdiklerim çok oldu özellikle ilk bebeklik giysilerinden ama anı diye sakladıklarım, beklesin sonra veririm dediklerim, verecek kimseyi bulamadığımdan dolapta beklettiklerim ve hatta küçüldüğünü (yok ya işin aslı O KADDAR küçüldüğünü) yeni fark ettiklerim.... Sürekli olarak birikip evi işgale kalkışıyorlar..

5 Haziran 2014 Perşembe

sen dünyaya gelmeden

Aşk maşk sarmaz dedim ama çok bunaldığım için light ve çantamdaki makaleleri azalttığım için de kalın bir kitap okuyabileceğime hükmettiğim için başlayayım dedim sen dünyaya gelmeden'e..

Kitapların içeriği hakkında fazla okumam okumadan önce, yorumlara falan bakarım sadece o kadar.. İçeriği okuma sürecine kalsın.. Tabi az-çok bilgi sahibi olurum ama az-çok :))

Şöyle üstün körü biliyordum sen dünyaya gelmedeni de işte aşk var, savaş atmosferi var falan.. Light düşündüm her şeye rağmen.. Yani savaşa rağmen..




Ama nedense son zamanlarda beynimi en çok meşgul eden kitaplardan biri oldu. Son günlerdeki uykusuzluk sendromunun da etkisiyle durup durup Diego'ya kızdım.. Kendi kendime kavga ettim.. Gemma'ya sinirlendim falan.. Çok uzun zamandır böyle bütünleşmemiştim bir kitapla.. Kitaptaki karakterleri böyle benimsememiştim.. Üstelik çok iyi kitaplar okudum; etkilese de düşündürse de böylesine çevremden karakterlere dönüşmemişti uzun zamandır roman karakterleri..

3 Haziran 2014 Salı

unutma....

-----Biraz geç oldu ama------

Aslında bu konuda yazmak bana düşmez diyorum içimden.. Ama bir sene önce bu zamanlar bir şey oldu.. Bu toplum korkmamayı öğrendi, bir şey olmayacak umutsuzluğundan olmazsa olmasın ben buradayım duygusuna atladı.

Devrim budur... Bu değişimdir devrim.. Bir yılda bu ülke çok değişti.. Kim ne derse desin..

Devrim kendi dilini yaratır, kendi sanatını yaratır..




Unutma...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...