bir sürü haller içinde...

26 Şubat 2014 Çarşamba

deneme

Bu aralar bizim evin Ulaş cephesinde mütemadi bir deneme hali söz konusu.. Her şeyi deniyor.. Sınırlarını.. Sabrımızı.. Konuşmayı..

İlk ikisi feci halde korkutucu ve sinir bozucu olsa da, sonuncusu pek bi keyifli..

Annemlen babam geldi ben işteyken.. Kapıyı Ulaş açtı ben geldiğimde tutmuş ikisinin de kolunu kapıya getirip bana gösterecek, o kadar mutlu ki.. Annecim anneanneyle dede mi geldi, keyfin yerinde mi dedim.. Arkam sıra dolanırken bacaklarımın hizasından yerinde şeklinde bir ses çıktı..

Uykudan uyandı gezmeye gideceğiz, annecim çorbamızı içelim, sonra gezmeye gidelim falan feşmekan anlatıyorum, oldu mu? dedim, hiç beklemediğim şekilde bir cevap olduu..



25 Şubat 2014 Salı

cesur yeni dünya

Seneleeeer önce kardeşim demişti "mutlaka okuman lazım" diye, kitabı verdi birilerine, gitti gelmedi benim de aklımdan da listemden de çıktı.. Geçen gene konuşuyoruz, "sen okumadın onu di mi?" dedi.. Kendimi br eziklenmiş hissettim ki anlatamam.. Yani karşımda küçücük velet okumadın mı onu daha diyo bakbakbak (küçücük dediysek 30a geldi nerdeyyse de neyse)

Kitabı okurken mütemadiyyen "psikolojinin HENÜZ mühendisliğinin oluşmadığı"nı söyleyen sevgili hocam geldi aklıma.. Psikolojinin mühendisliği olsa nasıl olurdu hayat?? Şartlandırma, kuluçka, hipnopedya, dürtülerin tatmini, çatışmaların, gerilimin çözümü, uyuşturucu? Böyle mi olurdu ki acaba?? Başka seçenekler yok muydu? Freud mu olmalıydı, Rogers, Beck, Maslow, Bandura falan dururken.. İlla her şey sonuçta anneye mi bağlanmalıydı?

Özgürlük nerdeydi bu cesur yeni dünya'da.. Evet yeniydi de cesareti neresindeydi.. Doğuştan hayatı belli insanlar içinde, doğum öncesi belirlenirken hayat, seçimler nerdeydi, hata yapma, kırılma, incinme nerdeydi..

24 Şubat 2014 Pazartesi

yeni nesil satış taktikleri

Bir kere bir yere kayıt yaptırıp, telefonunu verme, anında tüm banka ve şirketlere haber uçuyor ve bir saldırı hali başlıyor.. Bu bilinmeyen bir şey değil.. Hatta agresif satış teknikleri, insanı bunaltan "niçin"leri.. İstemiyorumu bir cevap görmemeleri, ihtiyacım yoku algılayamamaları bilinmeyen, sıradışı olgular değil.. Sonuçta nasıl olabilir de bir insanın krediye, ekstra bir kredi kartına, daha hızlı internete, daha çok kanala ihtiyacı olmaz ki.. Maslov'un en alt basamağı sanki.. Yemek, içmek, tv...

Hayır alıştık mütamadiyen hayır demeye de, artık satış yöntemlerinin bokunu çıkardılar.. Bariz yalan söylüyor, ilk söyleyeceklerini en son kısık ve anlaşılmaz ifadelerle söylüyorlar..

Evet her vatandaş gibi sık aralıklarla taciz ediliyorum.. Ama artık yalana, insanı aptal yerine koymalarına iyice kılım..

18 Şubat 2014 Salı

ulaş

Kirpiyle kestaneyi okuyoruz okurken kirpinin sırtına kestane düşünce patt diye sırtına düşüvermiş diyerek sırtına vuruyorum.. kendi kendine kitabı okuyor akşam, pat yapıyor sırtına vuruyor :))

Son zamanlarda tuluma kıl.. Valla tulum giydiririm ayağa kalkıp durursan diyorum, gıkını çıkarmadan yatıyor bir süre (tehdit değil yav, açıklıyorum, üstün açılıyor, üşürsün, pehpehpeh :) geçen gece durmadı giydirdim tulumu, yatırdım.. ağlıyor nasıl, aldım kucağıma, ağzında da emzik, bıdıbıdı konuşuyor, baktı anlamıyorum, emzikten sandı garibim (süper anlaşılır konuşuyor ya kendisi :) emziği çıkartıp, tulumunu tutarak şikayet eden bir tonlamayla bıdıbıdı anlattı, tek kelimesini anlamasam da maruzatı netti: çıkar şunu üstümden :)

13 Şubat 2014 Perşembe

serbest çağrışım

Sene 1999 bir Ankara kışı.. Uyanıp sabah sabah derse gitmek için çıktım ve bir kış güneşi sürprizi ile karşılaştım.. Bembeyaz karlara vuran apaydın bir sabah.. Ders de İngilizce dersi, çoğunlukla sohbet ve tartışmayla geçen eğlenceli ve düşündürücü bir ders..

Okuyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz.. take for guarantee kalıbı geçiyor pasajda.. Hoca açıklarken: sabah güneşi fark ettiniz dedi.. Kaçınız amaaaan güneş gözlüğümü almadım dedi.. kaçınız merhaba güneş dedi.. Ben merhaba güneş diyenlerdendim.. Özlediğim güneşe selam vermiş, içimi bir sevinçle dolduruvermiş bu mucizeye gülümsemiştim..  Üstelik açtım, kahvesiz ve sigarasızdım ama güneş unutturmuştu hepsini..

Bu gün evden çıkıp gözüme giren güneşi fark edince tüh yaaa gözlüğü unuttuk dedim ve bir anda bu anı canlandı içimde.. ODTÜ'nün ağaçları yoktu çevremde (belki şimdi orada da yoklar :(( Ankara'nın karı ve soğuğu yoktu.. Öğrenciliğin sorumsuz özgürlüğü, umursamaz mutluluğu yoktu.. Ama bu kadar mı değişmiştim.. Kışın orta yerinde mucize gibi beliveren güneşe selam veremeyecek kadar mı duyarsızlaşmıştım.. Bu kadar mı katılaşmıştı içim de güneşi görür görmez aklıma gözlük gelmişti.. Üzüldüm, kendime üzüldüm.. Doğanın mucizelerini fark edemeyecek hale gelmemeliyim ben.. Ne olursa olsun bu kadar değişmemeliyim. Sorumluluklar artsa da, Ulaş gece uykusuz bıraksa, yorgunluk tavan yapsa da.. Hİçbir şeyi garntiye almamalı.. Varlığı sonsuza kadar sürmüyor zira.. Camımı açtığımda içeri dolan kuş seslerini, annemin yaptığı meyveli kekleri, eve yayılan kestane kokusunu, ve bu resmi :)


O kadar çabuk geçip gidiyor zaman.. Varlığı garantiye alınamayacak kadar çabuk kayıyor elimizden bir gülüş, bir bakış...

Ayy duygusal oldum sabah sabah.. Özür dilerim güneş, hoş geldin, iyi ki camımdan, canımdan içeri girip içimi ısıttın..

10 Şubat 2014 Pazartesi

goodreads

Facebook aracılığı ile tanıştığım bir uygulama var.. Bir süredir blogun altında bir yerlerde de görebildiğiniz: GOODREADS..

Çok sevdim ben bu uygulamyı yav.. Yani yediğini/içtiğini paylaşmayı sevmeyen biri olarak okuduğunu paylaşmayı çok sevdim.. Kim ne okuyor,. okumayı düşündüğün kitaplar hakkında insanlar ne düşünüyor görebiliyorsun.. Nicedir aklında olan kitapları hatırlayıp, hiç bilmediğin yazarlarla tanışmayı düşünebiliyorsun.. Okuduklarını puanlayıp, yorum yapabiliyorsun..

Okuduğun kitaplarla ilgili quizler yapıp, ne kadarını hatırladığını/hatırlamadığını fark edebiliyorsun.. (ki en hoşuma giden kısmı bu oldu) Rekabetçi ruhum coştu.. Daha çok daha çok okumak istiyorum.. Bu vesileyle de daha çok okuyorum.. (gerçi daha çok okumamının en büyük nedeni yolculuklar ama, bu da etkili oldu)

4 Şubat 2014 Salı

çözdüm sanarken

Tracy Hogg'ın kitabınından aklımda en fazla kalan cümleydi: her şey yolunda zannederken... Diyordu ki bir sorunu çözdüğünüzü sanırken bir anda tekrar karşılaşabilirsiniz..

Sanırım çocuk yetiştirmenin en temel sorunu bu. Bir yeri yaparken başka yer bozuluyor.. Asla eksiksiz ve tam olmuyor.. Sürekli bir çabalama, tırmalama hali.. Yemek sorunu mu hallodu, pat bir diş pırtlayıveriyor.. Al başına belayı.. Gece uyanmalar mı bitti, kendini bilmez bir mikrop bünyeyi işgale başlıyor.. Bünyeyle beraber tüm sistem de alarm veriyor tabi.. İlk olarak da düzenler.. Sadece kötü şeylerde değil ki, tatili, gezmesi, eğlenmesi, doğumgünüsü, oyunu, şusu, busu.. Her şey -en başta da veledin kendisi- resmen kurulan düzeni bozmak için dört koldan çalışıyor ve siz anne ve baba olarak bu kaosu sürekli olarak yoluna koyma, sürekli bir yeniden yapılandırma savaşı veriyorsunuz.. Üstelik önceden tutan metodlar yeniden tutmuyor, bir konuya yediğini başka konuda yemiyor.. Sürekli bir yaratıcılık ve sabır gerekiyor..

Eee.. Yoruyor tabi.. Bir de şaşırtıyor.. Sinir sistemi üzerinde gergedanlar tepiniyor.. İlkinden daha çok zorluyor ikinci sefer.. Hayatta böyle değildir ki.. Sorun çıkar, çözersin, hayatına devam edersin.. giderken yeni bir sorun çıkar karşına, uğraşır didinir çözersin, yoluna devam edersin.. Yada çözemezsin.. O da ayrı bir mevzu.. Kabullenirsin, yaşar gidersin..
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...