bir sürü haller içinde...

28 Haziran 2012 Perşembe

Uçtu uçtu 40 uçtu

Ayın 20si itibarıyla Ulaş 40ını doldurdu. Tabi bizim ailede adet olduğu üzere kutlamalara öncesinde başlandı, sonrasında durmadı.

İlk kutlama cumartesi Mustafa Amcasının doğum günü vesilesi ile Ulaş'la ilk ev ziyaretimizi yapmamızdı.

Giyindik süslendik, Pınar Teyze ve Mustafa Amcanın evinin yolunu tuttuk. Oyun oynarken her şey yolunda idi ama uykusu geldiğinde işler biraz değişti. Hakkını yemeyeyim gecenin bir bölümünü arka odada uyutmaya çalışarak geçirmeme neden olsa da genel olarak sakin olan Ulaşçım gecenin diğer bölümünde sohbet edip pasta yememe izin verdi. Böylece "çocuğu hayatına entegre et" felsefem ev ziyareti ile de sınanmış oldu.

geceden dört kare Ulaş


19 Haziran 2012 Salı

Şikayetim var

Oldum olası kendi işini kendi yapan, kolay kolay yardım isteyemeyen biri idim. Hamilelik ve doğum sonrası sürecin en sancılı kısmı da bu oldu: bir şeyleri yapamamak. Bazı şeyleri yapmak için birilerine "muhtaç" olmak. Bu biri kocam bile olsa bana "istemek" çok zor geliyordu. Doğumdan sonra da "40 gün" dediler "yap-ma-ya-cak-sın". 40 gün sadece çocuğumla ilgilenecekmişim, ev işi neyin yapmayacakmışım. Benim için bu işleri büyükler yapacaklarmış. İyi hoş. Zaten ilk etapta dikişler sancılar falan izin vermiyordu iş yapmama. Ulaş ağladığında şapşallaşıyordum.


Velhasıl evde birilerinin olması iyi bir şey-di, teoride...

17 Haziran 2012 Pazar

1 ayın ardından

Ulaş'la 1 ayı geride bıraktık. 1 aydır anneyim. Peki 1 ayda neler yaşadık? İşte buyrun efem...

Anneliğin ilk bakışta geleceğini, hemen emzirip, altını alıp, kendimi etkin ve yetkin bulacağımı sanMIyordum tabi ama bu kadar şapşallaşmayı da beklemiyordum açıkçası.

Öncelikle 18 mayıs saat 10 civarında göbeğinin düştüğünü görmemize kadar altını alamadım Ulaş'ın. O yeşil saçma göbek kordonu o kadar rahatsız edici geldi ki altını almak, banyo yaptırmak, temizlemek bir tarafa çocuğa çıplakken bakamadım bile. Freudian bir terapist bunu rahatlıkla ayrılma kökenli addedebilir ama ömrümde ilk defa gördüğüm, taze soğana benzeyen et parçasının rahatsız etmesi çok da şaşırtıcı olmasa gerek.

Zor olacağını biliyordum ama kimse bana bunları anlatmamıştı.

13 Haziran 2012 Çarşamba

Ulaş'ın Öyküsü

Ulaş'ın öyküsü aslında Ulaş'tan çok önce başlar. Milenyumun ilk yıllarında bir bahar. ODTÜde bir kadın oğlu olursa adına Ulaş demeyi geçirir gönlünden.Oysa daha yıllar vardır babası ile tanışmasına.


Tabi geçer yıllar anne baba ile tanışır. Severler birbirlerini ve evlenirler. 2011 yazında kendilerini hayatlarında bir bebek için hazır hissederler ve eylül ayında bir bebekleri olacağını öğrenirler. Meğerse Ulaş da onları bekliyormuş, gel dedikleri anda çıkagelir.


Ulaş'ın macerası da böyle başladı işte... Bebeğim olacağı haberini almak gerçekten tarif edilemeyecek bir duyguydu. Şimdiye kadar hissettiğim her şeyden başka. Mutluluk, korku, heyecan, endişe, panik, aşk.... Ne yapacağımı bilemiyordum.

10 Haziran 2012 Pazar

başlarken

Değil blog yazmak, okumak bile manasız bir eylem, zaman kaybı görünürdü gözüme. İnsanlar beni, hayatımı neden okumak, bilmek istesindi ki.

Sıradan bir hayattı işte. Sabah kalkıp işe gittiğim, akşam eve geldiğim, hafta sonları oraya buraya gittiğim, herkesinkinden çok da farkı olmayan sıradan bir hayat...

Kim bunları okumak isterdi ve ben kimin sıradan, benimki ile üç aşağı beş yukarı aynı olan hayatını okuyacaktım ki?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...