bir sürü haller içinde...

29 Ekim 2015 Perşembe

Çocuklu Hayat-yada çocukla hayat

Geçen gün bir arkadaşla konuşuyoruz.. "Çocuğun planlarımı bu kadar engelleyeceğini bilseydim biraz daha beklerdim" dedi ve ekledi: "bunu hiç kimse söylemedi" Çocuklu hayatla ilgili pek çok şeyi anne-babalardan duyamazsınız zaten.. Ki duyduklarınızı da anlayamazsınız.. Anladığınızı sanırsınız hak verirsiniz ama anlayamazsınız.. Kendimden biliyorum :((

Mesela biri size "çocuk ateşlendiğinde hayat durur" dese; anlarsınız.... Hak verirsiniz büyük ölçüde, ama "biraz abartıyor sanki" dersiniz için için; dersiniz yalan yok.. ben de demişimdir.. çocuktur ateşlenir, hastalanır, tabi ki önem vermeli ama abartmamalı demişimdir.. kesin demişimdir yani.. zira ben ne desem yutmakla imtihan ediliyorum...

23 Ekim 2015 Cuma

Ulaş'la ilk defa..

Ulaş doğduğundan beri tabiki onunla beraber pek çok "ilk" yaptık.. Ama doğduğundan beri en büyük hayalim onunla birlikte sinemaya, tiyatroya gitmek'ti.. Büyüyünce ne olacağını, hangi mesleği yapacağını hiç düşünmedim şimdiye dek.. Hayallerimde sadece birlikte sinemaya, tiyatroya gidebildiğim, kitap alışverişi yapıp karşılıklı sohbet edebildiğim bir adam var..

Dolayısıyla bu ilk de benim için geleceğe yönelik ilk adımlardan biri oldu.. Belki malumunuz Şehr-i İstanbul'da kukla festivali var-dı.. Biz de bu aktivite kapsamında bir tiyatroya gidelim dedik.. Ulaş'ın anlayabileceği, eğlenebileceği yarım bırakıp çıkma ihtimalimize karşı içimize oturmayacak kısa bir oyun aradık bulduk..

14 Ekim 2015 Çarşamba

iki kitap, bir film, bir dönem..

Son dönemde okuduğum kitaplar hakkında fazla yazmadım.. Aslında iyi de kitaplar okudum ama (mesela ayfer tunç yeşil peri gecesiyle yine dağıttı beni) Ama niyeyse yazamadım işte haklarında.. (gerçi hangi konuda yazdım ki son zamanlarda,bir tembellik, bir atalet..)

Son zamanlarda öyle enteresan denk geldi ki.. Önce Milan Kundera'nın -ki kendisi varolmanın dayanılmaz hafifliği ile gönlümde ayrı bir alan ve her kitabını başka bir keyifle okuduğum bir yazardır- kayıtsızlık şenliğinde bir anektot, bir alt metin gibi gibi yerleşti berleşti beynime..Fazla da üstünde durmadım, alt tarafı bir anektottu sonuçta.. (bu arada Kundera yine döktürmüş, bu kadar anlatım tarzını bir arada kullanıp da işi kotarmak da kolay bir iş olamasa gerek)

Sonra Soljenitsin'in İvan Denisoviç'in Bir Günü'nü okumaya başladım.. İyi bir gündü aslında.. Ama içime bir fenalık çöküyor ve gerilimimi hafifletemiyordum..

Aynı sırada bir film izledim.. Child 44.. Cennette cinayet olmaz.. Çocuk cinayeti hiç olmaz.. Ama kafası çalışan birkaç kişi görüyordu.. Görmemesi gerekiyordu ama görüyordu.. İşinde iyi olan biliyordu.. Oysa ki sistem akıllı ve işinde iyi olanları değil, sadık ve tabi olanları istiyordu.. Ya nasıl da benziyor tüm diktatörlükler.. Gelişmek değil, stabil kalmak istiyor.. Gelişim diktatörü yerinden edebilir çünkü..

Dönem anlaşılacağı üzere Stalin dönemi.. Kundera Stalin'in bir şakasına yer veriyor sıklıkla kitabında.. Ama yanındakilerin bu şakayı bir türlü anlayamamalarını.. Çünkü ciddiye almalarını, çünkü gülmeyi unuttuklarını anlatıyor..

İvan Denisoviç'in bir günü ise çalışma kampındaki bir gününü anlatıyor ivan amcanın.. soğuk, açlık, tutsaklık.. üstelik sebebi almanlara esir düşmek.. ee almanlarla zaman geçirirsen beynini yıkarlar dimi? çok mantıklı.. ülkesi için savaşırken esir düşüp ölmemek suçu az bir suç değil, bir de casussan???riske girmemek lazım.. insan zaten en çok bulunan, en ucuzu insan hayatı..

Child 44 ise bahsettiğim gibi polisiye bir film.. çocuk cinayetlerini araştıran bir dedektifi anlatıyor... tek sorun sistem cinayeti kabul etmiyor.. Bu cinayetleri değil, cinayetin varlığını kabul etmiyor. Zaten adama da dedektif demek pek mümkün değil, çünkü işi cinayet araştırmak değil. çünkü öyle bir birim yok. Bir taraftan sistemle mücadele ederken, diğer taraftan işini yapmaya çalışmak çok da yabancısı olduğumuz bir durum değil aslında..

Hepsi böyle üstüste gelince biraz içim şişti.. Sıkıntılara gark oldum.. Ama hep aklımda olan şey cümleye dönüştü.. Cennette diktatörlük yapıp, tanrıyı diktatör bile etsen olmuyor.. Ya da benim için böyle, teba olmak isteyene hükümran bulunuyor..

6 Ekim 2015 Salı

evde tek başına..

Yalnız kalmayı oldum olası sevmişimdir.. Hatta tek başıma yaşayıp da haftanın çoğu gecesini evde kitap okuyup, dizi izleyerek geçirmek bir oyalanma değil tam anlamıyla keyifti benim için.. Önder'le yaşamaya başladıktan sonra bu yalnızlık keyifleri doğal olarak azaldı.. Daha çok birliktelik keyifleri edinmeye, tek başına'lıktan birlikte'liğe geçiş yapmaya çabaladım.. (öff evet benim için pek de o kadar kolay değildi bu, senelerce yalnızlığı/melankoliyi yüceltmiş biriydim sonuçta) Ama oldu (büyük oranda) başardıK....

Biz Önder'le dost olmayı başardık.. Evlilikte (bir evlilik terapisti olarak) en önemli unsurun dostluk olduğuna inanırım.. Tutku, aşk zaten olması gereken duygulardır ama dostluk olmadan bir arada bir şey üretmek, bir amaca bağlanmak imkansız.. Zaten hayatının büyük çoğunluğunu yanında geçirdiğin bir insanla da ortak paylaşımlar üretemiyor, bunlardan keyif alamıyorsan keyifli bir hayat da zor.. Neyse işte biz Önder'le dost olduk.. Birlikte bir şeyler yapmak bize keyif veriyor.. Birlikte eğleniyoruz..

Ama insan yalnızlığı da özlüyormuş.. Tabi ki birbirimize boş alanlar yaratıyorduk -Ulaş'tan sonra seyrelse de- başkaları ile görüşüyorduk, ama Ulaş doğduğundan beri evde tam anlamıyla yalnız kalmamıştım.. Yalnız anlamında yalnız.. Yapacak bir iş çıkarmadan, sadece kendimle muhattap olarak geçireceğim bir zaman dilimini ne çok özlemişim meğerse..

Önder maça gideceğini söyleyince Ulaş'ın erken uyuma ihtimalini düşünüyordum ki oğlum anasına bir kıyak yapmaya karar verdi ve yemek biter bitmez daha Önder gitmeden ve dahi masa kalkmadan koltuğa yayılıp sızdı.. Önder kapıdan çıkarken bana düşen de çayımı, çekirdeğimi alıp bilgisayarın karşısına oturmak oldu..

11 sezonu başlayan dizinin 9. sezonunu bitirememişim daha ne ayıp ;)) Hemen oturdum.. Ohh misss.. Yapılması gerekenler yok, ses yok, talep yok, sadece ben ve.. ve ne istersem.. Nasıl özlemişim..

Yalnızlığım benim çoğul türkülerim/ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...