bir sürü haller içinde...

28 Kasım 2014 Cuma

çene-baz

Bu aralar Ulaş tospiği pek bir konuşkan, pek bir meraklı ve pek bir sosyal.. Buyrunuz:

Maç izlerken bağıran babası için: kuduğdu :))

Kafeye girdik aldı başını masa arıyor kendi kendine.. Ben de arkasında.. Baktı baktı boş yer yok.. Tek başına bir sürü boş sandalyeyle oturanlara gidip suratlarına da bakıyor bu arada.. Baktı kalkmaya niyetleri yok.. Masaları toparlayan çocuğa gitti.. Boş yer, nerde?? Masa buldu oğlum bana.. Ben olsam paşa paşa bekler birilerinin kalkmasını umardım kenarda :))

Restorandayız.. Bir tane kız çocuğuna takıldı. Oynuyorlar falan.. Yemek geldi, yanımıza oturdu.. Bu arada kız kayboldu gözden.. Abba nerde? Bilmem annesine sor dedim.. Kalktı gitti kadına: abba nerdeeee???

21 Kasım 2014 Cuma

Ulaşla röportaj

Geçen Ulaş yine tuvalette uzun mevzulara dalmışken, gel seninle röportaj yapayım dedim.. (tamam çok uygun bir ortam gibi görünmeyebilir ama Ulaş'ın bana en çok konsantre olduğu yerdir kendileri) Hı?? dedi.. İşte ben soru sorocağım sen cevap vereceksin tamam mı? taam..



B: Adın ne?
U: Uuuğşşş
B: Kaç yaşındasın?
U: iki... buçut

20 Kasım 2014 Perşembe

sabah uykusu

Sabah uykusunu sevmem diyene şaşırıyorum.. Bayılıyorum falan diyesim gelmiyor açıkçası.. Zira akşam 9'da sızıp, sabah 6'de dikilen insanla sabaha karşı yatıp 10'da kalkan insan arasında pek de fark yok, zannımca.. Üretimse üretim.. Ama bir insan uykuyu sevmiyorum diyorsa, işte ona bayılıyorum.. :) Böyle kıskançlıkla karışık bir hayranlık, bir ahlanma falan yaşıyorum.. Günde 2-3 saat uyuyup da gayet dinç kalkan insanlar var-mış ya.. Ben görmedim.. Olduğuna dair rivayetler duydum yalnızca.. İşte onlar, ne de güzel bir ömür yaşıyorlar.. Uzun uzun.. Bence ömrün uzunluğunu bir şey ifade etmez tek başına.. Yapabilme/üretebilme becerilerinin bulunduğu dönemin uzunluğu önemlidir.. Ve tabi bu süreçte ne yaptığın, ne ürettiğin..

Neyse girizgahtan da anlaşılacağı gibi, bendeniz baykuşgillerdenim.. Gece bırak hiç uyumayayım.. Ama allasen sabah dokunma.. Kaç saat uyuduğumun önemi yok, önemli olan uyanma saatimin günün tekli sayılarının sonuna ulaşması.. Çok bilirim gündüz olurken, insanlar tertemiz işe giderken, yatağa girmeye hazırlandığımı.. -pek tabi Ulaştan önce- Uykusever değilim üzerinize afiyet, ben uyanmayı sevmiyorum ;)




Tabi çocuktan sonra hemen her şeyde olduğu gibi bunda da travmatik bir değişim yaşadım-aslında en önce bunda-

19 Kasım 2014 Çarşamba

sırça fanus

Babama evlenmeyi düşündüğümü söylemiştim.. (hayatımın en zor ve uzun gecelerinden biriydi herhalde :)) Yaşım küçük değildi, master devam ediyordu (yine tezi bitirmeyi uzun süre savsaklamıştım) ama "öğrenci" değildim. Çalışıyordum.. Tek başıma başka bir şehirde yaşıyordum falan filan..

Babamın bana kurduğu ilk cümle: ama sen roman yazıyordun olmuştu.. ;)) Evet roman yazıyordum.. Çok da şahane gidiyordu.. Beşiktaştaki çay bahçelerini yıkmadan önceydi.. Alırdım notlarımı, bilgisayarımı, çayımı.. Kız kulesine karşı yazardım.. Parmaklarımın arasında sigara.. Büyük yazar edalarında :)) Sonra ben evlendim, çay bahçelerini yıktılar.. Yazı yazacak bir tek alan bırakmadılar.. Romanım da kapağında (kapak tasarımı bile yapmıştım offf) Can Baba şiiri (ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi) alıntısıyla klasör içinde yarım kaldı..

12 Kasım 2014 Çarşamba

2,5 yaşında bir dilli tospik

2,5 bana hep çok önemli gelmiştir.. Gönlümde 5'le kurduğum bağda yarıya ermekten olabilir..

Ulaş bugün 2,5 yaşını doldurmuş bulunmakta.. Tam 2,5 yıldır dünyada ve çevresini -öncelikle tabiki bizi- biçimlendirme telaşında..

2,5 yıl itibarıyla pek çok taş yerine oturdu.. Artık bir küçük adam kıvamında.. Konuşma bile çok ilerledi.. Şimdi cümlelerin önemini anlamış durumda, tek kelime ile idare etmiyor durumu.. Cümleler çoğunlukla -anasının yazı dilinde olduğu gibi- devrik de olsalar.. Özne, yüklem, nesne içeriyorlar..mıçı yedi ben, anne gibi..

Bir de maskaralık icatları var..

Her gün bir şey çıkarıyor.. Çoğunlukla nereden duyduğunu, nereden öğrendiğini anlayamadığım, bazen de bunu da mı dinledin/anladın diye sorguladığım şeyler..



11 Kasım 2014 Salı

Bir burjuva keyfi olarak masaj

Hayatımda aldığım hiçbir hizmette bu kadar kötü hissetmedim kendimi.. Gevşemek mi, rahatlamak mı?? Nerde anacım.. Ben psikopata bağlamış, bir insanın ayağına masaj yapmanın nasıl bir şey olduğunu düşünürken, kendimi tam anlamıyla ABD'nin bir güney eyaletindeki köle sahipleri ile kıyaslıyordum.. İçimden kendimi yerden yere vururken de hiç rahatlatıcı bir süreç olmadı bu deneyim benim için..

Her şey uzun süredir süren ve doktora gidip bir çözüm üretmeyen ilaçları kullanmamdan sonra başladı.. Peşi sıra Önder de her sabah boyun ağrıları ile kalkınca hadi gidelim de bir masaj yaptırıverelim fikri dillenmeye başladı aramızda.. Annemin burda olmasıyla, Ulaş'ı bırakma sorunu da kendiliğinden çözümlendiğinden, uzun süredir kaçtığım bu deneyim bir anda açılıverdi önümde..

7 Kasım 2014 Cuma

duygu biraz duygu

Üniversite'deyken almayı çok isteyip de başka-daha çok istediğim- bir dersle çakıştığından alamadığım bir ders vardı EMOTİONS.. Gerçi derse girenlere sormuşluğum, birkaç şey öğrenmişliğim vardı ama, tabiki de yeterli değildi.. (evet manyak bir öğrenciydim ben-hala öyle ya- başka okullarda derslere girdiğim bile olmuştur, inek mi yok canım :))

Neyse 8 duygu grubu temel duygular falan az çok anlattı arkadaşlar sağolsun..

Ama bir deste hocamızın anlattığı bir şey vardı ki hiç unutmam.. Şu an ne hissediyorsunuz? diye sormuştu.. Sabah dersiydi. açtım, sigarasızdım, uykum vardı.. Aklımdan bunlar geçti yalnız.. Hoca cevap vermemizi istemedi ama o bizim yerimize cevap verdi: açım? uykum var? sıkıldım? Gülerek onayladık sınıfça.. Hoca durur mu yapıştırdı cevabı :) BUNLAR DUYGU DEĞİL!!!! Biz duygularımızı tanımlamayı, ifade etmeyi pek de bilmeyen bir toplumuz..

6 Kasım 2014 Perşembe

Mino

Mino'nun siyah gülü yine ön yargılarımla uzun zaman askıda beklettiğim bir kitaptı.. Şarkıcıdan yazar mı olurmuş dediğim doğrudur :)) Tamam çok güzel şarkı sözleri var ve gerçekten çok çok severek dinlediğim bir gruptur ezginin günlüğü ama.. İşte öyle..

Yine yıkıldı önyargılarım (ya da büyük oranda yıkıldı diyelim :)) Anlatım bazı yerlerde -açıkçası- biraz, nasıl desem, yavan, zorlama gelse de, genel anlamıyla sürükleyici bir tonda yürüdü.. Öykü insanı ilk anda içine çeken, şaşırtan, hüzünlendiren, kızdıran sahici bir kurgudaydı. Çok ağladım, hatta okuma serüvenim toplu taşımalarda geçmeseydi muhtemelen içim kururdu ağlamaktan.. Çok insaniydi..

Ama bir eksiklik duygusu kaldı içimde.. Tam olarak tanımlayamadığım.. Belki sonuyla ilgiliydi, belki de süreçle.. Pek çok şeye dokununca böyle yarım kalıyor her şey sanki..

Pek çok kişinin aksine minoya bayılamadım.. kızdım.. Yaptıkları için, yapamadıkları için.. En çok aslında tam
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...