bir sürü haller içinde...

30 Nisan 2013 Salı

el takıntısı...



Biri bedenimde en sevmediğim/beğenmediğim yeri sorsa (ne lüzum varsa, farzı mahal) ellerim derim..

Şöööle ince uzun parmaklı ellere hep özenmişimdir zira...

Belki bundandır hamile iken yapılan testlerde kromozomal bozuklukların ardından ilk sorduğum şeyin elleri olması...

Parmakları demiştim yarı sarhoş Ulaş'ın çıktığını müjdeleyen anesteziste de :))

Ve miniminicikken Ulaş'ın tam bir insan olduğunu hep ellerine bakınca düşündüm. Küçücük, kımıl kımıl parmakları, yumruk yapıp açtığı elleri... Evet elleri bile vardı :))

Uyurken ellerine bakıp izlerdim, bu minik ama dehşetengiz yaratığı.. Buydu işte, benimdi... Hayatımın sonuna kadar esirdim artık biliyordum. Bu ellerdi beni esir alacak olan.

Sonra ellerini keşfetmesini izledim, elleri ile bir şeyler yakalamasını, onları ustaca kullanmaya başlamasını, minicik şeyleri tutup ağzına sokmaya çlışmasını...

Ve Ulaş'ın büyüdüğünü en çok ellerini gördükçe hissediyorum. Kucağımdan taşan bedeni, her geçen gün artan kabiliyetleri, üzerine olmayan kıyafetleri... Ama en çok elleri..

Elleri bile büyüdü tospağmın...



26 Nisan 2013 Cuma

imbas meni törkin... bir yardım çığlığı

Ben hatırlamıyorum ama konuşmaya yeni başladığım zamanlardan annemin anlattığı bir hatıradır; imbas meni törkin, türkçesi imdat beni kurtarın :) Nereden duyduysam duymuşum ve koltuktan düşecekmiş gibi yapıp bağırırmışım imbas meni törkin diye...

Ama 15 yıllık yalnız yaşamdan sonra (dostlara ve sevgili kocama haksızlık olmasın ama) yardım isteme ile ilgili sorunlar geliştirdim.

O kadar uzun süre her işi kendim halletme alışkanlığı edinince gereksiz bir özgüven ve daha da gereksiz bir acelecilik geliştirdim.

Bir şeye ihtiyacım mı var, şunu istesem amaaan şimdi isteyecem, bakacak, yapacak oooof uzun iş ben yapıveririm şeklinde bir düşünce silsilesine giriyorum ve bu akış tamamlanmadan ben o şeyi yapmış oluyorum.

Bir de çok komiğim nasıl isteyeceğimi de bilmiyorum.. Ya fazla sert emrivaki bir tonlamada olur, ya da yalvarmadan hallice bir tınıda...

Yardım isteme konusunda sıkıntılarımı ilk hamilelik sürecinde fark ettim. Öncesinde her şeyi tek başına yapabilen/yapan bir insan olarak yardım isteme ihtiyacı duymadığımdan böyle bir sorunun idrakına vakıf olamamıştım.

16 Nisan 2013 Salı

gözlemlere devam ediyorum.. hala


Annelik çok yüce, çok ulvi, çok filan çok falan bir duygu eyvallah...

Evet bazı şeyler anne olunca daha bir netleşiyor, kabul.

Başka hiçbir yaratığı bu kadar içten, bu kadar karşılıksız, bu kadar fedakarca sevmek de mümkün değil, peki...

Ama biz (ya da bana özel mi acaba) her şeyi başarı çizelgesinde yaşayan nesil... anneliği de böyle görüyoruz sanki.

Hamilelikte yapılması gerekenler liste halini alıyor beyinde. Yapılabilenler + yapılamayanlar - sayılıyor. Ve kesinlikle yanlışlar doğruları götürüyor. Doğumdan sonra da aynı şey geçerli. Sürekli bir yetememezlik, yetişememezlik hissiyatı ile yaşıyoruz. Dolayısı ile yapılabilenler biraz fazla abartılıyor ki eksikler görünmesin.

15 Nisan 2013 Pazartesi

Ulaş bu ara...

Yazmasam olmayacaktı ..

İki gündür beni dumur edip duruyor bu tosbağ.

Yaşında yürür diyenlere bir ayda o kadar çok aşama mı kaydedecek derken, 1 haftada ne çok değişim olduğunu fark ettiriyor sıpa.

Dumur operasyonları sabahtan başladı. Pazar sabahı keyfi yaparken şarkı söylüyorum tospiğe "el salla el salla..." baktım el sallıyor, benim baybay yapmayan oğlum, ben el salla dedikçe el sallıyor. :))

Neyse hasbelkader sokağa çıkmayı başardıktan sonra yakınımızdaki kediye bakıp eliyle gel işareti yaparak "piss" dedi. Valla dedi, halen inanamıyorum ama.. Ben mi yanlış duydum deyip duruyorum. Belki de yanılmışımdır, olamaz mı olabilir. Daha anne deyip demediğinden bile emin değilim ben ama neyse, piss dedi.

Neyse çıktık gezdik tozduk yorulduk eve geldik ve tam 1 saat yeni aldığımız içiçe geçen kovalardan oluşan oyuncağı ile oynadı. Anında kapıyor ne yapsak, oyuncağın içine üflüyorum o da üflüyor, sonra tekrar benim ağzıma getiriyor, aldım verdim oynuyor (gerçi bırakmak konusunda sıkıntıları var biraz) Önder toplarken halen gözü oyuncakta uzağa mı götürüyor diye bakıyordu şaşkın. Bayıldı oyuncağa. Zaten bu aralar en favori eylemi bir şeyleri bir şeylerin içine üzerine falan koymak, tam oldu bu oyuncak...

Dün algıları fazla açıktı galiba bizim oğlanın.

Yürüme meselesine gelirsek sokakta arabasından çıkmaya bayılıyor. Arabasının yanında onu iterek gitmeye de. Sokakta ayakları üzerinde durmak büyük bir mutluluk kaynağı :) Sevinçten zıplamaya başlıyor.

Biliyorum biraz fazla görmedik yazısı oldu. Bizim oğlan çok akıllı, aman da aman, konulu yazılar ve söylemlerden hiç hoşlanmasam da biraz onlara benzedi galiba :)) Neyse bu seferlik affola büyük bir şok içindeyim zira :)) Piss dedi yaaa..


Bir de Ulaş Beşiktaş'ta uyurken isimli fotoyla bu buldumcuk yazıyı sonlandırır, büyüklerimin ellerinden küçüklerimin gözlerinden öperim... :))

12 Nisan 2013 Cuma

11 ayın Ulaş'ı

11. ayını da bitirdi Ulaş.

11 ayı bitirdik birlikte...


Ne hızlı geçiyor zaman, ne kadar hızla büyüyor, ne kadar değişiyor çocuk.

Ne istediğini anlamadığım zamanlardan meme meme diye söylenerek göğsüme vurmasına ne çabuk geldik.

4 Nisan 2013 Perşembe

nutella

Hiiiç huyum değildi. Eve nutella almak gibi bir alışkanlığımız yoktu. Dolayısı ile yemezdik de... Ta ki hamileleğime kadar.

Hamileyken nutella yedikten sonra çocuk hareket etmeye başladığı için yemeğe ve eve almaya başladık. Başlamaz olaydık. Çocuk doğalı neredeyse bir sene olacak. Halen evden eksik etmiyoruz kendilerini.

Evde olmayan çikolata beni şişmanlatmaz felsefesini de uygulayamıyorum bundan beri.  evde oluyor. Her halükarda oluyor...

İşten geliyorum. Elimde bir kaşık...Kaşık kaşık yiyorum.. Son başka yemiyeceğim, bak makinaya attım kaşığı, yok valla bu sefer son... tıttt. Olmuyor. Yedikçe yiyorum, yedikçe yiyorum. Dibini görmeyen sevdiğini görmesin dercesine. Dibini görünceye :((

2 Nisan 2013 Salı

dünya dönüyor sen ne dersen de...

....yıllar geçiyor fark etmesen de.......

Evet günleri günlere, günleri haftalara, hafta sonunu pazartesi sendromuna bağlayarak geçiriyoruz ömrümüzü..

Bir yeni yılda, bir de doğum gününde fark ediyoruz ki yıllar geçiyor.....

Önemli değil aslında kimlikteki rakamlar... Önemli olan eski gücünden eser kalmaması. Uykusuz günlerin değil saatlerin göz altında kendini fark ettirmesi.  Önemli olan 1 haftada 3 kilo verebilmekten ziyade göbek bölgene yapışıp kalan 2 kiloya "amaan sen de kalıver" demek. 

Önemli olan...

                    aslında hiçbir şeyin çok da önemli olmadığını fark etmek.....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...