bir sürü haller içinde...

25 Kasım 2013 Pazartesi

sağlıklı (!?) beslenme

Kendimlen o kadar gurur duyuyorum ki anlatamam.. Yani doğum öncesi kilolarıma indiğim gibi sağlığım da gayet yerinde..

Süpper düpper sağlıklı besleniyorum.. Ana öğünler, ara öğünler.. sebzeler, meyveler.. cevizler, bademler.. süt, yumurta, balık.. pehpehpehhh.. desem de inanma a okuyucu..

O kadar rezalet bir beslenme biçimim var ki nasıl halen hayattayım veyahut nasıl kilomu sabitlemeyi başardım anlamak imkansız.. Üç güne bir kanal kanal dolaşıp diyet listeleri veren tüm diyetisyen insanlarına sormak lazım.. Birbiri ile çelişen tüm yaklaşımlara karşın temel kabullerin ne kadar dışında beslendiğimi nasıl anlatsam bilemedim.. Şu cümle herhalde hayatımın anlamı olur: Tatlı için yaşıyorum& tatlı ile yaşıyorum...

21 Kasım 2013 Perşembe

tam iki dakika

Ulaş tospiğinin ilk dişi biraz geç çıktı ama diğerleri zaman çizgisini izlediler..

Bu ay Ulaş'a çalıştım galiba yazılar konusunda.. 18 ay bitti ya, adamın hayatında çok değişiklik var, tabi bizim de :))

Azılar da bitmekle dişleri 12 yaptı, hatta 13 ve 14'de "eli kulağında", iki parmak yandan yandan ağızda sürekli.. kaşınıp duruyor :))

Dişler çıkmaya başlayıp, katı gıdaların hayatındaki yeri sağlamlaştıkça, Ulaş'ın ağız sağlığı konusunda da titizlenme geliştirmeye başladım.. Önceleri ağzının içini, diş ve damaklarını nemli bir bezle siliyordum... Her gece yatmadan önce "diş fırçalıyorduk" bu şekilde.. Ancak dişler artıp damaklar sertleştikçe (ve açıkçası ısırmalar kuvvetlenip benim sinirlerim üzerime gelmeye başladıkça) gerçek diş fırçasına geçiş konusunu daha sık düşünür oldum..

19 Kasım 2013 Salı

18 ayyyy

Yaaa.. Bu 18 ne güzel sayıdır yavhu.. 18 yaş çok önemlidir insan hayatında malum.. Artık yetişkin olduğumuz, kendi kararlarımızı verebildiğimiz, barlara girebildiimiz ;) yaştır...

Şimdi Ulaş 18 aylık oldu ya, sanki büyümüş geliyor bana.. 2 yaşında desem o kadar gelmiyor mesela.. algısal bir hal işte..

18 aylık oldu yaaa.. Koskoca 18 ay geçti, gitti.. Adam diş çıkardı, yemek yedi, yürüdü koştu etti.. Şimdi bir de konuşmaya debeleniyor..

Bu aralar çok komik.. Sanki benim yazımı bekliyormuş gibi, beni yalancı çıkarmaya niyetlenmiş gibi, ağzımın içine bakıyor söylediğim her sözcüğü tekrarlamaya çalışıyor.. Ama doğru, ama yanlış sesler çıkarıyor..

                                                                               ayakları eksik kalmış :))

15 Kasım 2013 Cuma

okuma aşkına...

Okuma alanım sadece yolculuklarla kısıtlı olunca (evde Ulaş bey pek izin vermiyor, onu yatırdıktan sonra da okumaya pek fırsat kalmıyor zira) yolculuğu uzatabildiğim kadar uzatma eğilimi gösteriyorum..

Bitireyim diye birkaç durak atladığım, dalıp kaçırdığım çok olmuştur misalen...

Hayatımın her dönemi kitap okumak bir yaşam biçimiydi benim için.. Okulda sıra altlarında az okumadım.. 5 dakikayı, boş bulduğum her bankı, hatta yemek aralarını, hep okuma için kullandım.. Uykudan önce okuma saati uzar da uzardı.. El feneriyle battaniye altında okuduğum çok olmuştur :)

Zaman geçip sorumluluklar arttıkça bu okuma mecraları da kısıtlanıyor.. Önce şunu yapayım, peşine şunu yapayım, ay çocukla oynayayım, azıcık internette takılayım.. derken daraldıkça daralıyor özgürlük alanın.. Evet büyük çoğunluğunu kendin yapıyorsun yalan değil.. Oyun oynayacağına, film izleyeceğine oku güzel kardeşim derler adama, ki ben bile diyorum... Doğruya doğruya da bünye başka alanlara da ihtiyaç duyuyor işte..

14 Kasım 2013 Perşembe

konuşma yada konuşmama meseleleri

Ulaş'ın konuşma gelişimi biraz yavaştan ilerliyor sanırsam... Yaşıtlarından geri değil aslında ama ben ileri olmasını bekliyorum belki de.. Artık bazı şeyleri bilinçli söylemesini bekliyorum ama halen "anne" "önder" "anneanne" dışındakiler tesadüfi sanki.. Dede de var ama canı isterse.. Aslında genel olarak konuşma canı isterse niteliğinde... İşaret dili çok daha fazla işine geliyor.. Çağır babayı diyorum el "gel" yapıyor ama görüntü var ses yok, oturacak mısın diyorum el aşağı gidip geliyor ama ıhıhhh hiçbir sözcük eşlik etmiyor işarete..

İstediğini ıhlayarak gösteriyor, su mu dediğimde misalen kafa hararetle sallanıyor hıııı sesine mütakip, yanlış şey gösterdiğimde ufak çaplı bir isyan, yanlış da ısrar edersemse aleni öfke :))

5 Kasım 2013 Salı

çocuk işçi

Bir yerde okumuştum ama çok tınmamışım galiba. Diyor ki: çocuğunuza su getirtmeyin ve su götürmeyin.. Hani bireysellik, özgüven, falan feşmakan vercez ya... İş yaptırma, işini yapma!!!

Yani tabi çocuğunu her işini yapan ebeveyn sonuçta çok ciddi bir problemdir.. Çocuğun tek başına iş yapmayı, sorumluluk almayı öğrenmesini engeller, hep başkalarından beklemesine, çevresel faktörleri bireysel yetersizliklerden daha fazla görmesine, vsvsvs neden olur...

Çocuğuna işini yaptırma da kelimenin tam anlamıyla onu adam yerine koymamaktır.. Kişiliğini, kimliğini, bireyselliğini yok saymaktır.. Büyüklüğünü kullanmak, onu istismar etmektir...

Amaaaaa....
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...