bir sürü haller içinde...

30 Nisan 2015 Perşembe

nöronlar arası bağlantı

Üniversitede hocalarımdan biri "siz deneğinizle birlikte yaşıyorsunuz" demişti.. Ve anlattığı konularla bağlantılı anı ve bunları düşünme biçimini sıklıkla anlatırdı.. Bundan sebep çağrışımlar bende uzun süre düşünülecek şeyler haline gelmiştir.

Bir kitap okurken aklıma bir film, dizi, oyun gelse; neden diye uzun süre düşünür bağlantıyı yakalamaya çalışırım.. ya da tersi.. Çoğunlukla bulurum.. kokularda, müziklerde her şeyde böyledir bu..

Bu aralar neden olduğunu anlamadığım bir şekilde ne okusam aklıma dünya ağrısı geliyor.. Sadece okurken değil, konuşurken, dinlerken, film izlerken, yazarken.. Böyle anlık flashbaclerle dönüveriyorum dünya ağrısına..

Sebebi henüz net bir şekilde bulamadım.. Belki duygular da nöronlarda yer ediyor.. Bir duygu beni dünya ağrısını okurkenki duygu durumuma sürüklüyor ve çakıveriyor şimşek gibi..

Son dönemde okuduğum en iyi kitaptı kendileri.. Gerçi daha önce hakkında yazmıştım -işte burda- ama.. Ayfer Tunç'un okuduğum ilk ve en iyi kitabıydı.. Tüm kitaplarını çok sevmeme rağmen üstelik..

Dünyanın ağrısı belki biraz daha fazla hissettiriyor kendini bu aralar.. Yani 35 yaşın ve menüsküsün diz ağrıları yanında.. Belki hepimiz kendi kısır dünyalarımızda yalnızlığa programladık kendimizi..

Belki de e)hiçbiri.. Dünya ağrısını göğüs kafesimden fırlatıp çıkaramıyorum.. Öyle içerde, öyle derinde belki..

Son iş gününün yoğunluğunda, en sevdiğim ayın son gününde bu da böyle..

Yarın da 1 mayıs.. işçinin emekçinin bayramı.. Dünya ağrısı nasıl vurmasın sırtıma...

28 Nisan 2015 Salı

dilli düdük#7

Annem bizde, babam gelmedi.. Akşam portakal yiyoruz.. Dudakları büzdü: Mil dedem de portakal yiyodur mu? (babama mil dede diyor, adını söylemek zor geliyor)

Telefonda dedesi ile konuşuyor, nerdesin, evine git gece oldu biz evimizdeyiz

Çilek koydum önüne oyun oynuyoruz bir yandan, çen de yesene dedi, yok dedim, çok gücel.. bir ısırık alsana

Dışarda yemek yiyoruz, ben patates yiycem dedi.. tamam.. Aldı tabağı önüne bir taraftan söyleniyor, bir taraftan tıkınıyor.. nefissss.. ben böyle patates yemedim

Üzerime atladı.. dengesiz yakalandım.. (zira banyo sonrası çabucak giyinsin diye uğraşıyordum) düştük tabi beraberce.. tospik tespiti yaptı: komple düştük..

Tüm gün beni zıvanadan çıkarttı.. En son öğle uykusundan da erken uyandı.. Kapı aralığından kafasını uzatmış: kızgın mısın acaba?

Daha fazla aklımı yitirmemek için tuttum dışarı çıkarttım.. Yolda ayağıma çarptı.. sanki tek derdimiz oymuş gibi: ayağına çarptığım özür dilerim

Annecim niye onu oraya koyuyorsun? gücel olsun için...

Eve usta gelecek, Önder de bekleyecek biz çıkalım dedik yok illa babası da gelsin.. Anlatıyoruz.. Aksın bana ne? gelmesin evine gitsin.. şeklinde negatiflikler.. En son çözüm üretmeye karar verdi.. çen anahtarını ver, gelsin yapsın, biz gidelim..

Zaten bu ara bahaneler işe yaramıyor.. Hemen bir çözüm buluyor.. Uçağını asmak istiyor ama yer yor istediği yerde.. Annecim öyle yapamam onu.. Onu kaldır, kalemleri, üstüne koy... (peki benim aklıma da gelmemişti) Ne gücel oldu mu??

Şımarıklık yapıp duruyor, gereksiz kaprisler, Ulaş yeter artık.. hahaha komik oldu mu??

Bizimli dalga geçmeye başladı.. Otobüs denizin üstünden gitçek mi? hayır nerden gidecek araba yolundan.. Hayır gitmiyorrr.. Bak gidiyor işte, hayır bak kaldırımdan gidiyor.. (Tam yanında kaldırım var, benimle kafa buluyor)

Gözüne güneş geliyor bizimki söyleniyor.. gözüme geliyor güneş, ben güneşi sevmiyorum.. gölgeyi seviyorum.. Ben de pislik yapayım dedim.. Ama güneş olmasa gölge olmaz ki.. niye ki?? Anlatıyorum, gösteriyorum.. Biraz sonra gözüme gelmesin sevmiyorum zaten....

Bu aralar nereden öğrendiyse bir de bana ne, sana ne başladı.. Annecim hadi hemen yiyelim gezmeye gideceğiz.. Gidelim bana ne? Annecim yapma öyle üstüme geliyor.. Gelsin bana ne??

Her şey de negatiflik de had safhada. Kendini fasulyeden nimet sayıyor, laf yetiştiriyor bize..
            Gereksiz işler yapıyorsun Ulaş.. Sen yapıyorsun gereksiz iş..
            Düşüceksin oğlum.. Sen düşüceksin..
            Sen bilirsin annecim.. Sen bilirsin.. :))

24 Nisan 2015 Cuma

çuvalladım vol:1 YEMEK

Evet tüm renkleri boyadık bi fıstık yeşili kaldı :)) Annelikle ilgili herbi konuda pek bi mükemmelim ama işte bu konuda çuvalladımmmm.. o kadar kusur.. vsvsvs diye sıralamadan hemen yanlış anlamaların önüne geçeyimmm..

Annelik becerileri ile kendimi yetersiz bulduğum, eleştirdiğim, geliştirmem gerektiğini düşündüğüm pek çok şey olabilir ve pekktabi vardır.. Ama bu yemek mevzusu bambaşka bir şey.. İşte bunda tam anlamıyla çuvalladım..

Oturup oturup nerede yanlış yaptım diye ahlanıp vahlanıyorum.. Gerçi yanlış yaptığım yeri de biliyorum sadece o anda nasıl göremedim, nasıl önemsemedim onu anlamıyorum..

Çocukluğum bir yemek masası kabusları ile geçti.. Yok ben değil.. Ben iştahlı bir çocuktum.. Ama kardeşim yemez, ısrar edersen kusar bir tipti.. Allaaam allaaamm... Hatırlamak bile istemiyorum.. Az sütünü dökmedim sıpanın lavaboya... Az iş çevirmedim anacığmın arkasından.. Bizim sıpa benim kadar cesur değildi.. Hep ben topladım arkasını..

16 Nisan 2015 Perşembe

menüsküs

Babasına aşık pek çok kız çocuğu gibi çocukluğum futbolla geçti, pek çok ergenden farklı olarak idollerim baggio, zidane, giggs oldu.. Oynamayı pek beceremesem de futbol hep hayatımda oldu..

Geçmişte dizimi bir yere vurduğumda, bileğimi burkup (evet çok sık yaşıyordum ve halen yaşıyorum böyle kazaları, sakarlık baki :)) topal aksak yürüdüğümde, menüsküs oldum, 3 hafta sahalardan uzağım esprileri yaptığım doğrudur.. (gençlikte kötü espri daha bir affedilir mi acaba? :)

Ama gerçekten başıma gelebileceğini hiç ama hiç düşünemezdim.. Zira sporla ilişkimiz tv izleme mesafesinden derine gidemiyor.. En son bir süre spor yapıp bıraktıktan sonra iki misliyle aldığım kiloları vermeye çalışırken spora tövbe etmiştim :)) (ben böyle böyle yazmaya devam ettikçe bloga sağlığa zararlı işareti koyacaklar) Spor ile ilgili kesin kanaatimi verdim.. Sürekli olarak yapamayacaksan(m), hayatına sokamayacaksan(m) YAPMA!!!! felsefesi uzun süredir hayatımda ve yapmıyorum.. Yok ben spor insanı değilim.. Kabullendim.. Benim sporla ilişkim yazın yüzme ve bisikletten ibaret..

Bundandır şikayetlerimi anlattığımda doktorun ağır spor mu yaptın? sorusuna gülmem.. Ben mi?? Bundandır dizlik alırken satıcının sportif vücut iltifatına (!) cevap dahi vermemem..

Ama evde 3 yaşında bir erkek çocuğu olunca sporcu oluyorsun galiba biraz.. Evde futbol oynama, koşma, atlama zıplama atraksiyonlarına katılım gösterince, bir de bendeniz gibi sakınımsız ve aceleci bir karakterseniz başa her şey gelebilir..

Menüsküs de bunlardan biriymişşşş..

Neyse ölmeden menüsküs de oldum.. Lakin geçeceğine olan inancım pek bir zayıf.. Zira doktorun; merdiven çıkma, fazla bükme, çömelme.. gibi önerilerini yerine getirmem pek olası gözükmüyor gözüme :))

3 Nisan 2015 Cuma

terrible olan two'du hani???

Çocuklu hayatın balayı geçeli çok oldu.. Kanımca insan yavrusu mobilize olduğu an o romantik düşler bitiyor.. Bana, benim pessimistik ruhuma da böyle geliyor olabilir tabi.. Ama mobilizasyonun ilişki biçimlerini bile çok fazla etkilediğini düşünüyorum..

Neyse bizim evde bu süreçleri atlatalı epey oldu.. Mobilizasyonun peşinden gelen iletişim ve bağımsızlık çağı terrible two'yu yaratır bir anlamda.. Kendi varlığını ilan etme, kanıtlama, kabul ettirme dönemidir.. Aklındaki ve ruhundaki tantanaları tam olarak anlatamanın verdiği öfke ile patlamalar yaşanır sık sık..

Tabi ki iki bitti, sorun bitti değildir.. İki yaşını bitirdiği gün bir aydınlanma yaşaması mümkün değildir.. Bu süreç üçe hatta dörde sarkar.. Dürtü ve öfke kontrolü, ego gelişimi tamamlanmadığından bunlara uzun bir süre maruz kalmak ebeveynler için şaşırtıcı olmayacaktır..

Da....

2 Nisan 2015 Perşembe

otuzbeşyaş

Zaman ne kadar çabuk geçiyor.. Dün gibi hatırlıyorum; ortaokul, lise, üniversite yıllarımı.. Çocukluğumu, büyümeye direnmemi, aptallıklarımı.. Oysa bir yerden sonra büyüyor insan.. Büyümeye mecbur kalıyor belki.. Ne kadar inat etse de :))

Saçma sapan şeyler oluyor yine.. Bu ülkede saçma sapan şeyler olmadan geçemiyor zaman.. Hayatımız o kadar pamuk ipliğine bağlı ki aradığımız telefonlar açılana kadar izlediğimiz tüm korku filmi sahneleri geçiyor gözümüzün önünden.. Ölüleri bile rahat bırakmıyorlar..

Neyse yazımın konusu bu değil.. Bu gün ben bir eşği daha atladım..

35 oldum.. Şimdi yine 5 yıl rahatım..

35 yılda dünya üzerinde bana anlamlı gelen şeyler yapmayı bir şekilde başardım.. Hep daha iyisi olabilirdi, daha çok olabilirdi desem de olanlar beni -şimdilik- tatmin etmeye yetiyor..

Büyüdüm.. Akıllandım biraz.. Ama hala bir miktar çocuk saklı içimde.. İyi ki Ulaş var çıkacak mecra bulabiliyor kendine..

Eskiden dehşetengiz büyük bulduğum yaşlardayım.. Ama hiç de o kadar büyük değilim :))

Yaş otuz beş.. Belki yarısı.. İyi ihtimalle.. Ama ilk devreyi avantajla kapattığımı söyleyebilirim hal böyleyse..

Sözü daha iyi anlatanlara bırakmalı..

İyi ki doğdum beeeee..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...