bir sürü haller içinde...

9 Aralık 2013 Pazartesi

kış

En sevdiğim mevsimdir kış.. Kışın her özelliğini severim.. Karı, soğuğu, pusu, sisi, yağmuru.. Kısacık günleri, erkenden kararan havayı.. O yüzden bana dünyada nerde yaşamak istersin deseler ilk aklıma gelen İskandinav ülkeleridir zira.. Sonunda geldi kış..

Ankara'da daha çok severdim kışı.. Ankara'yı da belki bu yüzden daha çok severdim, pek çok şeyin yanında :))-. Ayaza karşı yürüyemeden debelenmeyi, özellikle Odtü'nün korunaklı arazisinde ayaklarının altında kütür kütür ses çıkaran karları (şehrin fışırdayan çamurlu suyuna inat), bembeyaz ağaçları, gece dışarı -vize, final, sunum takmadan- çıkıp kartopu oynamayı, altımızda bir poşetle kaymayı, beşerinin missss gibi çayı ile ısınmayı... nasıl da severdim, nasıl da özledim..

İstanbul'da her şey başka.. her şey pragmatik.. azıcık yağmur yağdığında kitlenen trafik karda çığ birikiyor, insanlar bir an önce gidebilmek için birbirini çiğnemekten çekinmiyor ve kar sadece gökten düşerken beyaz :(

Şöyle bir gece vakti kar yağsa... Uykuya yatmış Ulaş'ı apar topar kaldırıp giydirsem sıkı sıkı.. Hep birlikte çıksak sokağa, karın ilk halini görse, tatsa, hissetse.. Sonra burunlarımız kıpkırmızı eve girsek, alsam koynuma ısıtsam mis kokusunu içime çekerek uykuya dalsa yeniden ve biz oturup sıcacık bir salep eşliğinde dışarıyı izlesek..

Kış benim için biraz da gırtlak demek :)) Sıcak içecekleri komple sevdiğimden (yok ya yalan oldu, ıhlamur ve benzeri bitki çaylarını sevmem, şöyle tavşan kanı bir demleme çay olacak benimki) yani şöyle diyeyim; benim için çay ve kahve her daim vazgeçilmez, salep, sıcak çikolata gibileri de mevsimsel tatlar olduğundan çok klasik bir görüntü ama camın önünde kar veya yağmur izleyip elimdeki sıcak bardağa ve bacaklarımdaki örme battaniyeye sarılıp kitap okumak/ders çalışmaktır kış benim için..

Kış tüm soğuğuna rağmen sıcaktır tüm mevsimlerden..

Ve tabi kestane.. Artık sobaları bulmak imkansıza yakın olsa da fırında yüksek ısıda hızlıca pişirdiğim kestaneler valla billa aynı tadı veriyor (bazen fazla pişip kömür kıvamına gelse de) Ben hafiften sert severim kestaneyi.. İyi pişmiş, yanma düzeyine yakın ve sertçe.. Ulaş da çok sevdi, taburesine çıkıp, fırının içinden çıkarıp çıkarıp kemiriyor kestaneleri :))

Akşamkiler gerçi fazla pişmiş'ti.. Evin içinde hafif bir sis tabakası oluştaracak kadar ama gene de kömür aşamasından kurtulanları indirdik Önder'le mideye.. Bir taraftan wii'yi yeniden hayatımıza sokarken :))

Bu gırtlak mevzuunda en üst sırada yer alan boza'yı en sona sakladım.. Neden yazları, baharları içmeyiz bilmem ama kış içeceği boza da..

Çocukken Velimeşe'ye özel boza gezileri düzenlerdik babamla.. Sevgili kardeşim benim sevdiğim her şeyde olduğu gibi bozayı da sevmeyerek bana bir pay fazlası için fırsat yaratırdı :)) Orada içtiğimiz yetmez, 2,5'luk pet şişelere alırdık eve gelirken :)

Ankara'da en iyisini Akman'da bulmuştuk.. Kocaman bira bardakları ve leblebi ile birlikte yaparlar(dı) servisi.. Karanfilin merdivenlerinden çıkıp buz gibi Ankara ayazını hazmettikten sonra akman'a girmek ve bir koca bardak boza içmek en büyük kış keyiflerinden biriydi..

İstanbul'a geldikten sonra tanıştım Vefa bozası ile.. Tam ağız tadımı yansıtmasa da -ben bozayı hafiften ekşi severim, bu fazla şekerli- ilk evim o civarlarda olduğundan kar, buz demeden ev arkadaşlarımla toplaşıp, eşofmanların üzerine geçirdiğimiz kabanlar ile giderdik vefaya :)) Boza aşkına...

Tabi bir de bozacılar vardı.. Evde sakin sakin otururken eşeğin aklına karpuz kabuğu düşerecek şekilde seslenirlerdi bozaaaaaa.. Sanki gizli bir çağrıydı, karşı gelmesi imkansız, camdan sarkıtılan sepetlerle girirdi boza evden içeri.. Yaşlandım mı ne??

Şimdi tadına baktırdığım Ulaş da çok sevdi, salep kadar olmasa da.. Yalana yalana içiyor :)) Onunla da Velimeşe/Vefa turları düzenleriz ilerde belki, kim bilir :))

Bir de sıcak şarap var ki... Tarçınlı, portakallı, karanfilli.. mımmmm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...