bir sürü haller içinde...

8 Nisan 2020 Çarşamba

Meğer Ne Acayipleşmişiz

Senelerdir, özellikle çocuk olduktan sonra çocuğunuzla şunu yapın, çocuğunuzla bunu yapın söylemlerini, çocukla evde yalnız kalamayan sürekli bir etkinlik, bir etkileşim peşindeki anne baba figürlerini izler dururdum ve evet çocuğumla ne yapacağımı neden bir psikologa soracağımı idrak edemezdim.

İlerleyen zamanda görüştüğüm kişiler ve yakın çevremden de fark ettim ki, özellikle beyaz yakalı çalışan kitle yoğun çalışma temposunda çocuğunu tanımıyor, beraber ne yapacağını gerçekten bilmiyor ve hatta çocuğundan korkuyor. Bu yüzden sürekli bir destek ihtiyacındalar, destek buldukça da daha da uzaklaşıyorlar çocuklarını tanımaktan.

Aslında bu durumun bir sebebi de sürekli pompalanan ve maalesef bir kısmı bizzat psikologlar tarafından yürütülen "kaliteli" zaman söylemi, daha önceki pek çok yazıda değinmiştim (örneğin bu veya bu) bu durumun yanlış anlama-yanlış aktarma-yanlış uygulama hallerine, insanlar kaliteli zamandan yalnızca çocuğun "bilişsel gelişimine" katkı sağlayacak birliktelik zamanlarını anlıyor ki bu çocukta ebeveyni mutlu etmek, ondan sevgi almak için "yapması gereken görevler" olduğu izlenimi yaratıyor. "Hadi resim yapalım- hadi etkinlik yapalım-hadi kek yapalım......" Bitmiyor, bitmiyor ve bu arada çocuk boş kalmayı, sıkılmayı, kendini eğlemeyi öğrenemiyor...

Neyse efendim bu kadar bilmişlik yeter. En son yeni gözlemim ve çemkirme alanım bu: "boş" kalıp kendini eğleyememe hallerinin sadece çocukları kapsamadığını, yetişkinlerin de bu dertten muzdarip olduklarını fark ettim. Sıkılmaktan acayip korkan sürekli bir şey yapmak zorunda hisseden ve aslında kendi başına ne yapacağını bulamayan bir nesille karşı karşıyayız.

Tüm sosyal medya, internet ortamı yemek yap, film izle, kitap oku önerilerinden yıkılıyor. Gördükçe deliriyorum açıkçası, evde durduğunda yemek yapabileceğini, kitap okuyup, film izleyebileceğini bilmeyen bireyler mi oluşturuyor bu gezegeni, bu kadar mı geri zekalı olduk? Yemek tarifi vermeyi, kitap önerisinde bulunmayı anlıyorum ama evini temizle, dolabını düzenle, giymediklerini ayır, vsvsvsvs... Sürekli bir şunu yap bunu yap söylemleri ne allasen... Evinin, ruhunun, bedeninin neye ihtiyacı olduğunu, evde durduğu zamanı nasıl değerlendireceğini bilemiyor mu insanlar? Evet bilemiyor sanırım. 

Sanırım bizim ve aslında daha çok bizden 5-10 yıl sonraki neslin en büyük problemi hep sınav odaklı bir yaşantı ve hayatın sorumluluk kısmına büyük oranda bu noktadan girmemiz ve bunu da yaşam biçimimiz haline getirmemiz oldu. Yani sürekli olarak çalışmak, para kazanmak ve yarışmak üzerine bir hayat, boş kalmayı, durmayı, ev içinde bir şeylerle ilgilenmeyi öğrenemedik, koşullu sevilmesek de eylemlere varlığımızdan daha fazla değer verdik. Hep "aman sen dersini çalış, ben suyunu getiririm"di, biz sınavlara hazırlanırken yanımıza meyve, çerez taşıyanlar vardı. Hayatla sorumluluk anlamında bağımız bu kadar kaldı. Evde ne yapacağımızı cidden bilmiyoruz,  o yüzden de her yerde evde yapılabilecek şeyler listeleri yayınlanıp duruyor. Oysa bazen sadece durmaya, dinlenmeye ihtiyacı var bedenin, hiçbir şey yapmamaya..

Hatta çocukların da buna ihtiyacı var bazen... Valla... Durmaya, sıkılmaya, eylemleri ile değil varlıkları ile kabul almaya...

Bu sebeplerle önerim kimsenin aklıyla değil kendi ihtiyaçlarınızla kendinizi eğleyecek şeyler yaratın, beyin en çok bu zamanlarda hafif stres anlarında, konfor alanının  dışında yaratıcı aktivasyon gösterirmiş, hadi sallayın gitsin, yemek yap, evi düzenle diyenleri kendinize bakın...

Evde kalmanın tadını çıkarın... Bundan sonra bu fırsat ele geçmeyebilir.. 

Bayyyyy:))))







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...