bir sürü haller içinde...

20 Temmuz 2013 Cumartesi

park maceraları

Bizim oğlanın park maceraları son aylarda her gün gitmemizle birlikte tam olay oldu..

Önceleri salıncağı fazla sevmeyen çocuk tam bir salıncak delisi kesildi.. Önce kaydırağa götürüyorum hep azıcık enerji harcasın tırmansın falan diye, lakin yürümeye başladığından beri patt yolunu değiştiriveriyor. Doğru salıncaklara.. Bir de öğrendi ki bağırırsa büyük çocuklar iner yer verir. Daha giderken bağırmaya başlıyor. Ama inene teşekkür edecek kadar kibar oğlum. Öpücük muckkk :))

Koşan çocukları mutlaka kovalıyor, kendi badi bacaklarına bakmadan. Yakalayınca da sarılıveriyor, bazen çocukların ağır direnişiyle karşılaşsa da asla yılmıyor.

Çok sosyal, çok aktif ve çok eğleniyor.. Hatta oyuncaklardan çok çocuklar ve insanlar ilgisini çekiyor.



Bu park gezmeleri benim için de maceralara döndü açıkçası. Salıncak sırası beklemek istemeyen annelerin öne atlama çabası :( düştüğü anda Ulaş'ı kaldırmaya çalışan teyzeler/amcalar, yere çöp atan çocuklar, yediklerini Ulaş'la paylaşanlar, küçük demeden onu oyunlarına katanlar, bisikletlerine bindirenler, bisikletlerini elletmeyenler... Neler neler.. Her gün bir gözlem, her gün bir tez :))

Ama geçen gün çok canımı sıkan bir olay oldu....

Bizim tospik arabasından iner inmez kaydırağın merdivenlerinin altına gidiyor. Giderken de kafayı eğiyor çok komik ben de peşi sıra gidiyorum genelde ama geçen gün yetişemedim, çıkışında yakalıyım dedim. Orada 5-6 yaşlarında bir oğlan baktım bizimkine arkadan tekme atmaya çalışıyor. Birkaç tane isabet ettirse de neyse ki Ulaş dengesini kaybetmeden yavaşça yere bıraktı kendini.. Ben tabi ki çok sinirlendim, bir o kadar da üzüldüm... Mesleki deformasyon ve annelik deformasyonu birbirine karıştı ve çocuğa bak sen ondan büyüksün canını acıtabilirsin, ben de senden büyüğüm ben sana yaparsam senin de canın acır dedim.. Çocuk tınnn. Oradan çıkmaya çalışan Ulaş'ın ayağına basmış, hem çıkmasını engelliyor hem de canını yakmaya çalışıyor.. Kendimi sırıtan suratına bir tane yapıştırmamak için nasıl tuttum bilmiyorum. Ama tabi ki tehdit ettim. Şimdi ben de senin ayağına basıcam :(( Neyse tospiği yakalayıp açığa çıkardım.. Şiddetten habersiz, annesinin poposuna attığı şamarları bile gülerek karşılayan yavrucum, şaşkın şaşkın tacizci oğlana bakıyordu... Ulaş'ı kaydırağa yönlendirdim o kayarken bir de baktım ki gene dibimizde bitmiş çocuk... Ben Ulaş'ı koruma refleksi ile dört göz kesilmişken Önder geldi ve Önder'in Ulaş'ın babası olduğunu idrak eden çocuk toz oldu...

Bu durum üzerinde epeyce düşünmeme neden oldu. Acaba çocuk benim Ulaş'a olan ilgimi mi kıskanmıştı? yoksa onunla olan diyaloğum sonucu beni mi deniyordu? evde şiddet mi görüyordu? şiddete tanık mı oluyordu?

Çocuklar acımasızdır, genel inanışın tersine. Küçüğe, zayıfa eziyet ederler.. Deney yaparlar aslında.. Önemli olan ebeveynlerin bununla baş etme tarzı. Fark ettiklerinde tabi..

En basiti, parka gittiğimiz ilk zamanlar Ulaş çiçeklere saldırıyor, koparmaya çalışıyordu. Hayır annecim çiçekler koparılmaz, koklanır dedim ve çiçeği elletip avucunu koklattım.. Şimdi nerde çiçek görse elleyip elini kokluyor, hatta koku, kokma, sözcüğü geçtiği anda elini burnuna götürüyor :))

Belki Freud'un da gördüğünden derin bir dürtü şiddet...

Toplumda yaşananlara da bakınca...

Neyse fazla deforme bir yazı oldu.. Mesleki anlamda :))



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...