bir sürü haller içinde...

29 Ocak 2013 Salı

breakdown namı diğer çöküntü

Blog dünyası müthiş sabırlı, anlayışlı, becerikli annelerden, babalardan ve uyuyan, yiyen, sakin; olmasa bile tahamül edilir yaramazlıkları olan çocuklardan oluşuyor onu çözdüm, tamam.

Bu anne/baba insanları sorunları sakince çözebiliyorken ayrıca gezmeye tozmaya, yemeğe, okumaya, sinemaya, dıya her şeye zaman ayırabiliyor onu da anladım.

Hatta bu insanlar insanüstü bir melek kıvamında hiç depresyona girmeden, sinir krizi geçirmeden, kavga etmeden, toza çamura bulanmadan tertemiz, steril, mutlu mesut bir amerikan filmi kıvamında yaşıyorlar o da kabülüm...

Lakin ben öyle değilim...

Tamam oldum olası sabırsız bir şahsiyettim ve her ne kadar umsam da sabrın Ulaş'la birlikte karnımdan çıkacağına inanmadım.

Anneliğin ironmanin zırhı gibi giydiğim anda beni süper güçlerle donatacağı gibi bir beklentim de olmadı. (gerçi blog okurken içimden geçmişliği yok değil bu düşüncenin ama :)

Ama zaman zaman öyle bir çöküntü ve sinir krizi eşiğine geliyorum ki işte bu hiçbir yerde yazmıyordu. Her şeyi bırakıp kaçasım geliyor. Yetmiyorum, yetişemiyorum, yeterli olamıyorum Ulaş'a. Ve ben benlikten çıkıyorum, içimdeki canavar açığa çıkıyor resmen.

Öncelikle sabrım yetmiyor. Hele ki yedirirken. Bir tas mama bir saatte yenirken benim sinirlerim ordan oraya zıplıyor, cinlerim en yüksek tepelere varıyor.

Kendimi yalnız ve çaresiz hissediyoum. Birey olarak varlığımı unutuyorum. Yoruluyorum.

Ben'i sorgulamaya başlıyorum. Kendimi dinleyemiyorum.

Sonra da öfke bürüyor tepeden tırnağa içimi dışımı. Öfkem de şebelek şebelek bana sırıtan tosbağya değil de ne yapacağını bilmez şekilde dolanan sevgili kocama yöneliyor tabi ki.

İşte bunlardan kimse bahsetmemişti. Bu yaklaşma-kaçma paradoksundan. Hem Ulaş'tan uzak kafa dinlemek, kendine vakit ayırmak, hem de onunla zaman geçirmek, gülüşünü, şımarıklıklarını izlemek.

Bir de en kötüsü ben gerildiğim zamanlarda Ulaş'ın da daha huysuz, daha talepkar, daha haraketli olması...

Çok değil valla. Arada bir. Suçluluk hissetmeden, ikiarabirdereye sıkıştırıp koşturmadan, şöyle bir sinema, bir dost muhabbeti, ne bileyim başka bir şey istiyorum..

Çok mu??

Yoksa ben anne insanı değil miyim? (yineyeniyeniden)

2 yorum:

  1. harika ve çok içten bir yazı olmuş. içinden geldiği gibi yazmak bile seni rahatlatacak gör bak..hem bu yazı sayesinde büyük hayır işledin ben de ne zamandır görüyor ama bir türlü tenezzül edip de DIY nedir öğrenmiyordum, çok şükrü aydınlandım sağolasın gitane:))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok teşekkür ederim. gerçekten yayınla tuşuna basınca bir ferahlık geldi içime :) dıyın ne olduğunu anlamak benim de epey zamanımı aldı buarada :))

      Sil

Teşekkürler....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...