bir sürü haller içinde...

24 Ocak 2014 Cuma

sözcükler sihirlidir

Küçükken sözcüklerin sihirli bir gücü olduğuna inanırdım..Bir şeyin var olabilmesi için adının olmasına ihtiyacı olduğunu düşünürdüm (tersini düşünmezdim ne yalan söyleyeyim :)

Küçük şeylerin tanrısı'nı okurken bu his yeniden canlandı içimde.. Öyle lezzetli sözcük oyunları, öyle güzel cümle kuruluşları vardı ki, tadı damağımda kaldı desem yalan olmaz.. Sözcükler sihirlidir, kullananın elinde güç kazanır cümleler..

"Arundhati Roy, İngilterenin en saygın edebiyat ödülü olan Booker Ödülünü 1997 yılında Küçük Şeylerin Tanrısı adlı romanıyla aldı. Lirik bir dille, şiirsi bir anlatımla, bir söz-büyücü gibi kullandığı sözcüklerle, yasak bir aşkın çökerttiği bir ailenin soluk kesen dramını anlattı. Varlıklı bir Hindu ailesinin güzel kızı Ammu, ailesinin yanında çalışan bir işçiye aşık olur. Önüne geçilmez, kural tanımaz, tutkulu bir aşkla bağlanırlar birbirlerine. Oysa genç adam Dokunulmazlar sınıfındadır, toplumun en alt kademesinden. Sonu olmadığını bildikleri bu aşkta Küçük Şeylerle le yetinirler, geleceği düşünemezler. Genç kadının ayrıldığı kocasından olan biri kız, biri erkek ikiz çocukları bu aşkın doğal tanıklarıdır. Olaylar, birbirinden ayrılmayan bu çift yumurta ikizlerinin çevresinde döner, kızın gözüyle anlatılır. Arundhati Roy, geriye dönüşlerle örüyor kurgusunu ve beklenmedik, dehşet verici sona ulaştırıyor. 1960lı yılların sonunda, Hindistanın güneyinde geçen bu öyküde, arka planda İngiltereden bağımsızlığını yeni kazanmış, siyasal çalkantılar içindeki bir Hindistanı, Kast Sisteminin ürkütücü koşullarını ve toplumsal tabuları buluyoruz. Hindistanda yayınlandığında, Hristiyan bir Hindu kadınıyla alt kasttan bir erkek arasındaki aşk ve aşk sahneleri Hint gelenek ve göreneklerine aykırı düştüğü için büyük tartışmalara yol açan Küçük Şeylerin Tanrısı bir solukta okunan unutulmaz bir roman." diyor D&R'ın kitap tanıtımı, Can yayınları arka kapakta kastlar arası aşk'a vurgu yapıyor..

Oysa o kadar önemsiz ki aşk; öykü bütünsel olarak düşünüldüğünde.. Etkili.. yarattığı dehşet açısından etkili.. ama önemsiz bir parçası öykünün.. İlk okuduğumda tanıtımı biraz küçümsedim açıkçası, bu kadar yüzeysel bir öykü, bu kadar işlenmiş bir tema diye düşündüm.. Amaaa...

Başından itibaren aşkı aradım, romanın içinde.. Eeee hani aşk vardı dedim.. "rollerinin içinde tökezleyen, bir başkasının acılarını çeken kişiler. bir başkasının kederlerini kederlenen. hiç suçları olmadığı halde suçlu olan. bir Japonyada aşk fıskıyesi ve kabarık  bukleli bir elvis pelvis. ayrı yumurta ikizleri. birbirine benzemeyen. portakallıiçecek. limonlu içecek adamları. sırtında uğursuz bir uğurlu yaprak taşıyan. gündüzleri kendilerinin geceleri annelerinin sevdiği adam." ve kendi mutsuzlukları nedeni ile çevresini mutsuz eden, mutsuz görmekten zevk alan halalar. onların iplerinde oynayan kuklalar. kendi parçasına mektup yazamayan kardeşler. birbirini tanımayan, doğmadan önce tanıyan ikizler." Ne lezzetli betimlemeler, ne de güzel detaylar..

İçim acıyarak, öfkelenerek, kaçmak isteyerek, canını acıtmak isteyerek okuduğum karakterler.. Bitirmemin üzerinden zaman geçmesine rağmen halen etkisinde olduğum bir öykü küçük şeylerin tanrısı.. Sonu başından belli olup da kendini okutan bir öykü. Beynimi mıncıklayan, sorgulatan, düşündüren, tadı damağımda kalan bir roman.

Sözcükler sihirlidir. Üstelik Ammu'da benimle aynı fikirde: Dikkatsiz sözcükler, insanların seni daha az sevmesine yol açar. diyor. KIzını nasıl etkileyeceğini düşünmeden!!!!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...