Okulu da hep sevdiğim için öğrenim hayatımda da sorun olmadı "pazartesi"ler.
Tabi eğlenceli haftasonları gibi değildir.
Ya da cuma'nın umutlarını taşımaz.
Pazartesi despot gündür sonuçta. Erken kalkmaya zorlar, çalışmaya zorlar, rejime, düzene, kurallara zorlar.
Ama öğretmen çocuğuyum ben. Kuralcıyımdır. Öyle zoruma gitmez kurallara uymak yani (tek erken kalkmak olmasa :) Sevdiğin bir şeyi huzurla yapacak olmak, işe yaramak, üretmek, yeniden düzene girmek... güzeldir.
Sonuç olarak yaşamadım hiç pazartesi sendromu....
Ta ki bugüne kadar...
Bu sabah Ulaş'ı saçları terden yapışmış, mis gibi kokar bir halde yatakta bırakıp duşa girerken neredeyse ağlayacaktım.
Yapışık ikiz gibi gezdiğimiz iki günden sonra, bugün onu evde bırakmak, tüm gün bıdıldamalarını, vızıldamalarını dinleyememek, emeklerken kafasını çarpmasın diye dört göz izleyememek, ona yemek hazırlayamamak, yedirememek, emzirememek, uyutamamak....
resim biraz eski ama :)
Hayatımın ilk pazartesi sendromunu yaşamış oldum böylece... Şimdi gülüşü, kokusu, kahkahaları burnumda tüterken, aramamak için kendimi zorlarken, çalışmaya çalışıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Teşekkürler....