bir sürü haller içinde...

24 Nisan 2015 Cuma

çuvalladım vol:1 YEMEK

Evet tüm renkleri boyadık bi fıstık yeşili kaldı :)) Annelikle ilgili herbi konuda pek bi mükemmelim ama işte bu konuda çuvalladımmmm.. o kadar kusur.. vsvsvs diye sıralamadan hemen yanlış anlamaların önüne geçeyimmm..

Annelik becerileri ile kendimi yetersiz bulduğum, eleştirdiğim, geliştirmem gerektiğini düşündüğüm pek çok şey olabilir ve pekktabi vardır.. Ama bu yemek mevzusu bambaşka bir şey.. İşte bunda tam anlamıyla çuvalladım..

Oturup oturup nerede yanlış yaptım diye ahlanıp vahlanıyorum.. Gerçi yanlış yaptığım yeri de biliyorum sadece o anda nasıl göremedim, nasıl önemsemedim onu anlamıyorum..

Çocukluğum bir yemek masası kabusları ile geçti.. Yok ben değil.. Ben iştahlı bir çocuktum.. Ama kardeşim yemez, ısrar edersen kusar bir tipti.. Allaaam allaaamm... Hatırlamak bile istemiyorum.. Az sütünü dökmedim sıpanın lavaboya... Az iş çevirmedim anacığmın arkasından.. Bizim sıpa benim kadar cesur değildi.. Hep ben topladım arkasını..

Bir gün derste bir hoca "yemek sorunu olan çocuğun okul sorunu olma ihtimali yüksektir" gibi bir cümle kurduğunda, kardeşimi düşündüm doğal olarak, girdiği tüm sınavları kazanmasına karşın sürekli bir ders çalış, ödev yap söylemi vardı evin içinde.. Neyse işte o zamanlar kesin karar vermiştim: yemek konusunda ısrarcı olmayacağım!!!!!

Ama.. Evdeki hesap çarşıya uymuyor.. Karar vermek bir anlam ifade etmiyor.. Bilmek yetmiyor.. Çuvalladım.. Yok baba kişisi de kendini püripak zannetmesin, bir elden zora sokmuş durumdayız kendimizi..

Süreci anlatayım da ibreti alem olsun.. Ben yandım siz yanmayın.. Aslında hata çok önce yaşandı.. 1 yaş civarı oğlan eline kaşık çatal almaya başladığı sıralarda.. Biliyordum, o anda bile biliyordum.. Desteklemeli, yüreklendirmeli, hevesini kırmamalı.. Ben de böyle yaptığımı SANIYORDUM!!!!!!!

Elinde hep bir kaşık/çatal vardı Ulaş'ın.. Hep kendi kendine yemeğe çalışırdı.. Yeterli sandım.. Ama benim tıkıştırdıklarımla beslenirdi.. Ve ben bunu yeni yeni fark ediyorum :((  Sabrım yetmiyordu beklemeye.. Önder de ben de -maalesef- hızlı yiyen tipleriz.. Öyle yemek masası keyfimiz fazla yoktur.  Ulaş'ın yemesini de bekleyemiyorduk.. Dolayısı ile Ulaş'la masada başbaşa kalıyordum ve yedirmeye başlıyordum.. Ayrıca yemek masamız da salonda ve tv'nin hemen karşısında.. TV ile yemek yiyen bir çocuk olmadığından önemsemedim.. Yiyordu, sorun yoktu.. TV'ye ağzı açık ayran budalası gibi bakıp kendi yemediğinde de ben vardım nasılsa.. Sorun yoktu.. Sorunu görmediğimiz de çözüm de aramıyoruz doğal olarak.. Bizim evde de yemekle ilgili bir sorun yoktu.. Çözeceğimiz bir şey de yoktu..

Sonra bir de baktım ki, Ulaş, benim yemek konusunda sorun yaşamayan çocuğum, yemek yemiyor.. Artık elindeki çatal/kaşığı da bırakmış, balık gibi ağzını açıyor ben tıkıştırırken.. Anlamadan, tadına varmadan, önemsemeden.. Ben vermediğimde de bekliyor, etrafa bakınıp bekliyor.. Yemeğini ye demeden zinhar kaşık ele gelmiyor, zaten gelse de tabağa girmiyor, çünkü biliyor.. öyle iyi biliyor ki biraz sonra ben farkına bile varmadan ağzına tıkıştıracağım yemesi gerekenleri.. Neden uğraşsın ki??

Güya kurallar var.. Masaya oyuncak gelmiyor.. Masasının üzerine koyduğu oyuncağı kaldırmak isteyen Önder'e muhalefet yapıyor, Önder de masada oyuncak olur mu Ulaş nasıl yiyeceksin yemeğini? şeklinde ikna etmeye çalışıyor.. Ama cevap hazır: annem yedircekkkk!!!

Sorunu fark etmek de çözüme adım atmaya yetmiyor tabi.. İştahsız olmayan ama kendi kendine yemeyen bir çocuğu yedirmemek için ciddi bir özdenetim gerekiyor-ki bu bende henüz yok- Yemeyeğim demiyor, doydum demiyor.. Oyalana oyalana, ağzında beklete beklete, etrafa bakına bakına bir şekilde yiyor.. Annelik demeyeceğim, içim el vermiyor demeyeceğim.. zira artık biliyorum ki sebep bu değil, ama kendimi engelleyemiyorum.. bırakamıyorum.. hayatta hiçbir şeyi bırakmayı başaramayan ben işte bunu da başaramıyorum.. İçimdeki sesle kavga halindeyim bırak yerse yesin, yemezse ölmez (ah ne çok kurdum bu cümleyi danışanlarıma :))

bırak..

a



yo

rum....

Aç kalacak, kısa kalacak, hasta olacak.. falan diye değil.. Yemeyeceğim dediğinde tamam diyebiliyorum, doydum dediğinde -bunu da yer misin desem de :)- sofrayı toplayabiliyorum.. Zorla tıkıştırmıyorum.. Ama orada öyle oturup ağzı dolu bekleyince...

Deliriyorum..

Belki de güç meselesi.. İktidar savaşı, belki babamın dediği gibi annenin çocuk üzerindeki hakimiyet alanı -ki ben de bu görüşe büyük oranda katılıyorum ve bu sebeple bu yazıyı 2 aydır bitiremiyor ve başka bir yazı yazmakta da güçlük çekiyorum..

Tamam dedim.. Bırak.. Sinir oluyorsan kaç git görme.. Dönüp gelip onu orda öyle otururken görünce daha bir dellendim..

Ama biliyorum.. Kendimi telkin etmeyi, yemeğini istediği kadar önüne koyup, kendi başına yemesini bekleme sabrını göstermeyi, yarım saat sonra hadi afiyet olsun toplamayı. yemediğinde kendime sana ne mide onun demeyi başarmalıyım.. Ayrıca bu konuda istikrarı sağlamalıyım.. Başlayıp başlayıp yarım bırakmak mevzuyu daha kötüye götürüyor.. Tospiğin dayanma azmini arttırıyor.. Yedirmeyeceksen yedirme.. Ama hiç yedirme.. Beceremiyeceksen yedir.. Tüm davranış değişiminlerindeki gibi.. Yoksa kaybetmeye mahkum olduğum bir savaşın içine girip kazanacaklarımdan da olacağım..

Sorun sende değil bende demeliyim atarlı tospiğe.. (içimden tabi hahaha)

Sabırrrrrrrrr!!!!! Lütfen lütfen lütfen bizim eve biraz uğra..

Hadi bana kolay gelsin, bu yazı da aylar sonra böylece bitmiş olsun...

Bari :))))

Zira; hepimiz için işkence halini alan yemek saatleri istemiyorum.. :(((

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...