bir sürü haller içinde...

13 Haziran 2012 Çarşamba

Ulaş'ın Öyküsü

Ulaş'ın öyküsü aslında Ulaş'tan çok önce başlar. Milenyumun ilk yıllarında bir bahar. ODTÜde bir kadın oğlu olursa adına Ulaş demeyi geçirir gönlünden.Oysa daha yıllar vardır babası ile tanışmasına.


Tabi geçer yıllar anne baba ile tanışır. Severler birbirlerini ve evlenirler. 2011 yazında kendilerini hayatlarında bir bebek için hazır hissederler ve eylül ayında bir bebekleri olacağını öğrenirler. Meğerse Ulaş da onları bekliyormuş, gel dedikleri anda çıkagelir.


Ulaş'ın macerası da böyle başladı işte... Bebeğim olacağı haberini almak gerçekten tarif edilemeyecek bir duyguydu. Şimdiye kadar hissettiğim her şeyden başka. Mutluluk, korku, heyecan, endişe, panik, aşk.... Ne yapacağımı bilemiyordum.



Kendimi hazır hissetmek mi??? Böyle bir cümle mi kurmuştum gerçekten? Ne cüretkarlık...


Önce alışkanlıklarım değişmeli idi. Sigara paketi ile acılar içinde vedalaştık. Dolaptaki Baileys şişesi açılmak için bir süre bekleyecekti. Buzluktaki dondurulmuş gıdalar taze sebzelerle yer değiştirdi, bira şişeleri sütlerle. Sabah kahvesi tarihteki yerini aldı. Sonra bedenim değişmeye başladı. Bedenim ve kilom üzerindeki obsesif kontrolümü yitirirken, uzun zamandır vermeye çalıştığım kilolar hızla geri geliyordu. Bunun dışında hiçbir hamilelik belirtisi yaşamıyordum. Ne mide bulantısı-kusma, ne aşerme, hiçbir şey. Hamile olduğumu aydan aya gittiğimiz doktor kontrollerinde fark ediyordum sadece. Bu durum da öfke yaratıyordu içimde. Kendimi sadece kilo alıyor hissediyor, sigara ve kahveyi özlüyordum (hala özlüyorum yalan yok). 


Kısıtlanmış hissediyordum kendimi. Yapmak istediğim, önceden severek yaptığım pek çok şeyi yapamıyordum ve nedeni ''hissedilir'' değildi.


Ta ki 8 aralığa kadar. 8 aralık günü -17. haftasında- doktora gidip Ulaş'ı görmüştük. Çıkarken doktora tekmelerini hissedemediğimi, bunun normal olup olmadığını sormuş ve ilk gebelikler için tekmelerin hissedilmesinin 20. haftayı bulabileceği cevabını almıştım. Bu durum mütemadi paranoyak beni rahatlatmıştı ki akşam yattığım esnada karnımda bildiğim tüm karın içi hareketlerimden farklı bir kımıltı hissettim, acaba mı diye düşünürken ertesi günler hissettiğim benzer hareketler şüphelerimi doğruladı. Evet Ulaş tekmeliyor varlığını hissettiriyordu.


Tabi Önder bunu hissetmek için biraz daha bekleyecekti ama Ulaş babasını çok da fazla bekletmeden 28 aralıkta ilk tekmeyi babacığının kulağına yapıştırdı. Bundan sonra nispeten daha kolay olacak diye düşünüyordum. Zaten sorunsuz bir hamileliğim vardı, bebek iyi gidiyordu, e artık sürekli yakındığım "hissedememe" sendromundan da kurtulmuştum. Tüm uyuklama hallerime karşın doktora yeterlik için çalışabilirdim.


Liseden beri herhangi bir sınava kahve ve sigarasız çalışmış mıydım? Öyle bir şey mümkün mü? Nasıl çalışılır kahvesiz-sigarasız? Zormuş. Çok zormuş. Oğlum bunu da öğretti bana. Bunu da başardık birlikte. Şubat ayında sınava girdik ve "yettik".


Ancak sınav sonrası işlerimiz biraz değişti. Mart ayında gittiğimiz ilk kontrolde Ulaş'ın ölçülerinin normalin altında olduğunu öğrendik. Hissettiğim ilk şey suçluluktu. Yeterince beslenememiş miydim? Sütü az mı içmiştim? Çok mu yormuştum kendimi? Stres mi etkilemişti yoksa? Nedeni ne olursa olsun benim sorumluluğumdu.


Ancak bundan sonra da her gece Önder'in özene bezene hazırladığı muzlu sütlere, gün içinde içtiğim sütler ve meyvelere, yediğim etler ve yumurtalara rağmen Ulaş hep "minik" gelişti. Olan da bana ve bedenim üzerindeki takıntılarıma oldu, hamileliği +16 ile tamamladım, Ulaş da tüm "minik"liğine karşın 3070gr 51cm doğdu.


Mayıs ayının başından itibaren Ulaş'ı beklemeye başladık, maaile erken geleceğine olan inancımıza karşın NSTlerde hiçbir sancı çıkmıyor, rahimde milim açılma olmuyordu. Normal doğumu (yalan yok: en temel nedeni çabuk kilo verebilmek) ve doğum gününü Ulaş'ın seçmesini çok istememe rağmen, o yerinde çok rahattı ve gelmeye hiç niyeti yoktu. Sanırım memleket şartlarından çok bahsettik çocuk istemedi bu dünyaya gelmeyi. Sonunda gelmesi için biraz desteğe ihtiyaç duyduğuna karar verdik.


Vee 11 mayıs günü sabah 8'de hastaneye yattım. akşama kadar çektiğim yoğun sancılara karşın açılma halen yetersizdi, Ulaş'ın kanala girmeye hiiiiiç niyeti yok gibiydi ve spinal anestezi ile doğumun gerçekleşmesi kararına vardık. Bundan sonrası oldukça hızlı ve kolay gelişti. Anestezi yapıldı, ben yattım, birazdan başımdaki doktorun "geldi" dediğini duydum. İlk sorum doğal olarak "iyi mi?" oldu. Birazdan elleri, parmakları, ayakları "tam" olarak yanımdaydı. İşte o an aşık oldum. Evet bu çirkin, kırmızı-kara, minik yaratığa aşık oldum. Önder'in dediği gibi "ilk görüşte aşk bu"ydu.


Anneme defalarca "bu benim mi? demişim. Ki ben bırakın bir insanın kedinin, köpeğin, kuşun balığın bile sahibi olunamayacağına, onlarla birlikte olunabileceğine inanırım. O benimdi. Benim hayatım, canım, dünyam idi. İşte 11 eylül- 11mayıs arası süreç böyle geçti.


İlk doktora gittiğimizde bize bu kadar çabuk, düşündüğümüzden çok çabuk, istediğimiz-denediğimiz ilk ayda bu hamileliği yaşadığımız için ne kadar şanslı olduğumuzu söylemişti. Orada düşündüğüm buna, döllenmeyi başarmış bir yumurtaya şans denemeyeceği idi. Bu yumurta 9 ayı sağ-sağlim sonuçlandırsa, sağlıkla akılla dünyaya gelir ve büyürse ve dünyaya  iyilik güzellik mutluluk verirse, ancak buna şans denebileceği idi. Şuana kadar şanslı görünüyoruz.


Umarım oğlum adı gibi OZAN'a Nazım'a, Can Babaya, Kaptana ULAŞ'ır. Umarım dünyaya güzel şeyler vermeyi ve mutlu bir insan olmayı başarır. Umarım sevgiye, barışa, aydınlığa, aşka ULAŞır.


Umarım aklını potansiyelini  güzel şeyler için kullanır.

2 yorum:

  1. Umarım her şey gönlünüzce olur. Mutlu ve sağlıklı bir ömür diliyorum Ulaş'a...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi dilekleriniz için çok teşekkürler Şerife Hanım.

      Sil

Teşekkürler....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...