bir sürü haller içinde...

9 Şubat 2015 Pazartesi

pazar krizleri

Uzun zamandır aklımda.. Kadınların/annelerin çalışması mevzusu.. Çalışan bir annenin çalışan kızı olarak ömrümde duymadığım tartışmaların içine sürüklendiğimi hissediyorum.. Ben kadın/erkek hiçbir yetişkin insan için başka bir seçenek düşünemiyorum.. Meslek seçiminden iş seçimine doğru yönelimlerde bulunamasak da, insani koşulların oldukça dışında çalışma şartlarını yaşasak da bunların iyileştirilmesi, değiştirilmesi yönünde kafa yoracağımıza kadın çalışsın mı, anne olunca işi bırakmalı mı şeklinde sorgulamalarla orta çağ edebiyatına yöneldiğimizi/yönlendirildiğimizi düşünüp kahroluyorum..

Tüm bu tartışmaların sadece erkler ve erkekler değil bizzat eğitimli, kariyerli kadınlar tarafından da yürütülmesi ise bana bir nevi oyun gibi geliyor.. 2. dünya savaşı sonrası zoraki olarak çalışma hayatına alınan kadınlar şimdi erkeklere daha fazla tehdit oluştururken belki de bu yüzden bu alandan uzaklaştırılmaya çalışılıyordu sanki.. Eğitimli, akıllı, kültürlü kadınların anne olarak tüm bu birikimlerini yalnızca çocuklarına adamalarında bencilce bir şeyler duyumsadım hep.. Evden çalışma/home ofis anlayışlarını sosyal hayattan uzaklaştırılma olarak algıladım.. Sabah kalkıp işe gitmek için hazırlanmak bile bir nevi motivasyondu çünkü yaşamak için-bence :))

Tabi ki tatil güzeldi.. Ama geri döneceği işi olduğunda insanın.. Yoksa tatilin de bir anlamı, tadı, keyfi olmazdı.. Ayrıca üretmeden yaşabilir miydi herhangi bir insan?? Üretip şu fani dünyadaki varlığını bir şekilde X was here şeklinde kazımadan ne anlamı vardı geçip gitmenin..

Bu tartışmalar sürüp giderken kadınlar çalıştıkları için suçluluk duygusu yaşamaya itilirken bu oyuna gelmekten kaçındım açıkçası.. Çalışmak zorunda olmak bence cinsiyet ayırt etmemeli-ydi.. Sadece ekonomik nedenler olmamalı-ydı bizi iş hayatında tutan..

Yaşadım.. Yalan yok.. Bir anda raporum bitip beklediğimden çok değil bir hafta kadar önce işe başlamam gerekince ciddi bir sarsıntı yaşayıp eşim tarafından istersen ücretsiz izne ayrıl gibi bir -sözde- destek ve babam tarafından "çalışmayan üretmeyen kadın mutlu olabilir mi, var olabilir mi? kalk ve işe git" gibi bir sarsılmaya ihtiyaç duydum.. (babacım iyi ki varsın) Bakınız ben de dışında değildim bu duyguların.. Zaman zaman depreşti tabi ki içerde bir yerlerde.. ve patladım, zaman zaman da ondaki patlamalarla afalladım.. Dışında değilim; ben de insanım, kadınım, anneyim.. Üstelik bu toplumda bu tartışmalar içinde yaşarken etkilenmemek gibi seçenekten pektabiki de uzağım..

Ama yine de; babamın kızıyım.. Yetişkin bir bireyin sosyal ve toplumsal olarak üretimin birebir içinde olması gerekliliğine var oluşçu bir yaklaşımla yaklaşıyorum :)) Hayır sosyal güvenlik için ya da maddi kazanç için değil birey olarak varlığını sürdürebilmek için; üstelik bilimsel olarak kanıtlar sunamasam da çalışan annelerin çocuklarının pek çok anlamda kendilerini gerçekleştirmeye daha yatkın bireyler olduklarını düşünüyorum; işte bunun içindi akşam Ulaş ağlaya ağlaya niye ki işe gideceksin diye inlerken ona basitçe para kazanmak için, sana oyuncak almak için gibi nedenler değil, işe gittiğimde daha mutlu bir anne oluyorum, seninle daha güzel oyunlar oynuyorum, yarın işten geldiğimde şunu yapalım mı gibi söylemler içine girmem.. 

Baştan başlamalı belki.. Bu hafta benim biricik farem canım kardeşimin nişan töreni gereği bizim ev hali biraz tantanalı idi.. Belki de bundan sebep geldi böyle bir tepki Ulaş cephesinden, zira alıştığı gibi vakit geçirememiştik tospikle..

Pazar gününü gayet güzel kapatıp uykuya daldıktan sonra, önce çişsel bahanelerle ile birkaç kere kalktı, sonra biraz ağlak bir halde anne-baba yanında yatmak istediğini beyan etti.. Orada da rahat bir uyku uyumayıp, ağlaya ağlaya uyanmaları sonucu kendisine rahat uyuyamadığından böyle olduğu yatağında yatarsa daha güzel uyuyacağını belirtmem gayet net bir anne-baba yatağında yatma arzusunun ifadesiyle karşılandı ve sonuç olarak yanağını yanağıma dayayıp burnunu gıdıma sokma talebine boyun eğdim.. Gece boyu defalarca uyanıp yarın işe gidip gitmeyeceğimi, kendisinin de gelmek istediğini söyledi.. Gereksiz sebeplerle ağlayıp kendini öptürttü.. (bu nanak da :)) En sonunda da ağlaya ağlaya niye ki anne işe gidecek? diye sordu.. İşte bu noktada basit düşünemediğim için kendime kızmakla ona doğru olanı verme isteği arasında gidip geldim.. Burada benim ben olduğumu bunun bir parçasının da iş hayatım olduğunu kabul etmesini istedim.. Bu noktada babasına bir gün bile bunu yapmamış olmamasının ardındaki sebebi sorguladım.. Bu noktada çocukların bile ayrımcı olduklarına bir kez daha inandım..

Canım acıdı mı?? Çoookkk.. Ben de onunla beraber ağlamamak için nasıl tuttum kendimi bilmiyorum.. Ama kafam karıştı mı?? Hayır.. Çünkü biliyorum.. Çalışan bir annenin kızı olarak biliyorum, o ürettikçe işini iyi yaptıkça tatmin olan kadınlar işte ancak onlar kendini gerçekleştirmeye daha yatkın bireyler yetiştirebiliyorlar.. Çünkü hatırlıyorum 30 yaşın krizini çözen şeyin master tezim olduğunu.. Çünkü ben artık Ulaş'ın birşeylerini kaçırdığıma inanmıyorum, onu bir konuda eksik bıraktığımı düşünmüyorum, aşırı korumacılığımdan bu şekilde kaçınarak kendine güvenli, mutlu ve sosyal yetiştiğini görüyorum.. Kapris olacak mı?? tabi ki.. Çekeceğiz n'apalım.. Başa gelen çekilir.. Üstelik keyifle....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...