bir sürü haller içinde...

11 Mart 2016 Cuma

Swastika Geceleri- Distopya mı?!!

Distopya tüm türler içinde sinema ve edebiyatta en sevdiğimdir.. Aslında bana asla "uçuk" "imkansız" "dünya dışı" gelmez.. Hiçbir distopya-ya da ütopya o kadar da distopik/ütopik değildir, Anında beynimde nöronlar ışıldamaya başlar, onu oraya bağlar, bunu buraya bağlar.. Şimdiyi gösterir bana..

Yani aslında bu türün yazarlarının da hayalgüçleri ve ifade becereleri ne kadar dünya dışı olursa olsun, yaşadıkları yer burası olduğundan tabiki de burayı anlatırlar..

Swastika Gecelerini duyalı, okumaya hevesleneli epey zaman oldu aslında.. Ama bir türlü denk gelmedi..Tam da bu dönemde denk gelmesi zaten öfkeli olan ruhumu daha da sinir etti.. Uzun yıllardır, çocukluğumdan beri aslında, tanrının kadınlara ne garezi olduğunu düşünür dururum.. Belki yanlış ifade ediyorum, ama dinle bütünüyle uyuşamam da en çok kadınlara yönelik baskıdan.. Faşizmin kadınla ne alıp veremediği olduğunu da anlayamadım bu yaşıma kadar.. Ayrıca kadının saçındaki tılsımı da..

Son 15 yılda ülkedeki kadına yönelik değişen algıları, kadına yönelik artan şiddeti ve siyasi ve toplumsal düzlemdeki söylemleri düşündükçe Tanrı'nın değil de erkeklerin kesinlikle bir garezi olduğuna daha fazla ikna oluyorum..

Swastika Geceleri diyorduk değil mi?? Feminist distopya imiş.. Aslında içinde kadın olmadan, iki cümle konuşturmadan feminist iddialar ortaya atması açısından güçlü diyebiliriz roman için.. Düşündürdükleri, çağrıştırdıkları açısından da.. Ama yine de pek bir yüzeysel geldi bana.. Hitlerin kazandığı, dünyanın Almanlar ve diğerleri olarak ayrıldığı bir dünya.. Ama bu dünyada kadınların yaşam alanı yok, saçları kazınarak (evet yine saçlar), özgürlükleri ve özgünlükleri tümden ellerinden alınarak, hep birlikte bir yere kapatılıp, burada doğurma ve bebek bakma görevi ifa ederler.. Başka bir işleri yoktur.. Zaten ne kendileri ne de erkeklerin onları hayvandan farklı görme durumları da yoktur. Irkları ne olursa olsun erkekler bir değer'dir.. Alt değerdir ama yine de değerleri kabul edilmektedir.. Kadınlarsa...

Sadece üremek için ihtiyaç duyulan, konuşan hayvanlar... Bir erkeğin bir kadını sevmesi, bir kadının yanında vakit geçirmesi, kız çocuğunu görmesi gibi durumlar akla bile gelmez.. Zaten kadınların da böyle bir beklentisi yoktur. Kadınların indirgenmesi kanunu kabul edileli beri, çooook uzun yıllardır bu böyledir.. Öncesi? Öncesi zaten kayıptır, ne bir sanat eseri, ne bir edebi metin.. Önceki çağı andıracak tek belge bir şövalye (sınıflardan biri) tarafından zamanını beklemektedir, ki bu da kadınlarla pek bir alakalı değildir zaten..

Dönemin kadın ve erkeklerinin bildiği tek yaşam biçimi budur.. Sorgulamak pek akla gelebilecek bir şey değildir. Bir İngiliz Hitler dinini ve kan soyu düşüncelerini sorgulamayı akıl edebilmekte olsa da kadınların pozisyonunu sorgulamak daha uçuk bir düşüncedir.. Kadınlar?? Onlar ki kadınlığın indirgenmesi kanununu büyük Hitler uğruna kabul ettiler, bundan beri de bu şekilde yaşadılar, başka bir yaşam biçimi olabileceği fikri uzayda yaşam ihtimalinden bile daha çılgınca.. (gerçi kadınların ne düşündüğünü, iki cümle ile konuşan kadın kahraman dışında pek bilemiyoruz ama anıştırdığı bu) Tek dertleri erkek çocuklarının 18 aylıkken ellerinden alınması, çocuklarını özlüyorlar sadece (aslında burada bu kilisedeki ağlamalar falan sanki hatırlamadıkları bir geçmişe ağlıyorlar izlenimi yarattı ben de)

Kadınlığın indirgenmesi kanununu nasıl kabul ettiler? İnanılmaz mı? Aslına bakarsanız bana pek de inanılmaz gelmiyor.. İran'da saçı gözüyor diye başka bir kadını döven kadın ahlak polisleri, çarşaf istekleri, yada burada olanlar, bana eskiden beri kadınların güç arayışında erkeklerin isteklerini yaparak konum sağlama isteğini düşündürtmüştür. Kadınların kendilerine bayan demesi de aynıdır, kadınlar günü kutlamalarını anneler günü gibi yapmaları da, anneliğin "kutsallığı" da, tecavüze uğrayan kadını önce kadınların eleştirmesi de, valide sultanlar da, hasekiler de.. Hepsi kadınlığın indirgenmesidir benim gözümde.. Fiziksel olarak erkek ile baş edemeyen kadının akılla güç sağlama isteği bence erkeği güçlendirip onun üzerinden -aslında diğer kadınlar üzerinde- güç sağlama arayışına dönüşmüştür tarih boyu.. Cinsiyetiyle, bedeniyle barışamayan kadın erkek değerlerle dünyaya bakmaya, aslında kendini indirgeyip, erkeği olmadığı bir konumda dev aynasında göstermeye devam etmiştir.. Erkek gerek fiziksel gücü, gerek politik ve siyasal gücü ile ama en çok da dinler yardımıyla kadını kadınlığından uzaklaştırmış, Swastika Gecelerinde de söylendiği gibi kendi cinsi ile gurur duymasını engellemiştir. Memelerimize meme diyemeyeli kaç yüzyıl oldu acaba? Cinsiyetimizin adını söylemekten bile utanır hale gelmemiz nasıl oldu? Okumuş, çalışan akıllı kadınların anne olduktan sonra bir anda çalışma-çalışmama sorgulamasına maruz kalması nasıl gerçekleşti? Peki hiç çalışsam mı, evde çocuğuma baksam mı diyen baba duydunuz mu? Anneliğin kutsallığı meselesi nedir? Kadının en büyük kariyeri neden çocuğu olsun ki?

Heyy.. Bilmeyenler için söyleyeyim bir çocuğu yapmak için iki kişi gerekir.. Bunlardan birinin erkek olması tercih sebebidir.. Peki sonra?? Çocuk ürünlerinin reklamları neden anneye hitap eder, neden doktor annesi?? diye sorar, ya da bazı gerekli bilgiler -hem anne hem baba orada olduğu halde niye direk anneden istenir?

Bir kadının, evli bir kadının, uzun yıllardır evli bir kadının hayatına çocuk istememe hakkı neden yoktur? Kim eleştirir evvela? Ben insan doğdum, hasbelkader X kromozomu kazandı ve kadın oldum, diğer her şey aynı, senin kulağında kıl çıkmasını sağlayan Y kromozomun dışında fazla da farkımız yok, kulağındaki kıllar seni daha fazla hak sahibi yapar mı?

Swastika Geceleri yazıldığı dönem itibarıyla bence gerçekten çok şey vaad eden bir öykü.. Düşündürdükleri, çağrıştırdıkları benim için anlattıklarından çok daha fazla.. Burada biraz, bölük pörçük değinsem de çok fazla sorgulamaya kapı açtı.. Haa hepsi aslında eskiden beri sorgulayageldiğim şeylerdi o başka.. Ama derinlik olarak bence çok yüzeyde kalmış.. Kadınların hisselerini anlamamıza  pek de yol açmamış.. Ama bana kimse distopyadır demesin, kadının tüm varlığı ile her gün sorgulandığı, her gün parça parça haklarımızı yitirdiğimiz ve bunu kanıksadığımız bir ülkede yaşarken değil..

not: içerikteki sorgulamalarımı başka yayınlarda daha uzun uzun yapma niyetindeyim.. :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...