bir sürü haller içinde...

6 Aralık 2017 Çarşamba

anne kitapları

Kitapçı dolaşmaya bayılırım. Genelde kitap alışverişini internetten yapsam da kitapçılarda dolanıp yeni çıkanları, indirime girenleri  falan incelemek, kitapların arasında dolaşmak hoşuma gider. Ayrıca küçüklüğünden beri Ulaş kitapları paketle kapıya gelen sürprizler olarak algılamasın; görsün, dokunsun, koklasın istedim. Tabi büyüdükçe, kendisinin seçmesini, oturup, incelemesini, hayal etmesini istemem de bunda etkiliydi ve hemen her zaman girdik kitapçılara.
Son günlerde raflar arasında dolaşırken sürekli olarak karşıma anne blog yazarlarının kitapları çıkıyor. İçime fenalıklar geliyor. 
Barış Bıçakçı hiç sevmediğim "bizim büyük çaresizliğimiz" kitabında çok hoşuma giden bir cümlede "okumak bana yazmayı değil yazmamayı öğretti"  gibi bir şey söyler (muhtemelen daha afilidir). Neyse, eli kalem tutmuş, okumuş yazmış, yazmayı sevmiş, anne olmuş, blog açmış, anneliğini yazmış pek çok kadın bu aralar bir rüzgar gelmiş gibi kitap çıkarır olmuşlar. Bilmiyorum her şey bu kadar basit mi. Kitap lan bu :) "Param var bastırırım sana ne okunurum" denebilir tabi ama gıcık bir insan olarak buna da gıcık oluyorum.
Ağzı olan konuşuyor diye bir laf vardır ya, aynı onun gibi geliyor bu durum bana, klavyesi olan yazıyor. Dünyaya kurduğun cümlelerin çok önemli olduğuna inanırım ben. Dünyaya iyi şeyler bırakmak, hele de iyi cümleler bırakmak önemlidir. Anlamı olmalı kurduğun cümlelerin, bir yerlere dokunmalı, hele ki basılı ve kalıcı ise. Ondandır okudukça yazmaktan vazgeçişim. Ondandır bu blogda bile daha az yazmam. 
Eksik yarım, -annemin deyimi ile- sallapati iş yapmaktan nefret ederim- o yüzden pek çok şeye de başlayamam ya neyse. İçinde kendi kişisel deneyimleri dışında hiç bir bilgi barındırmayan, dil ve edebiyat olarak keyif vermeyen bu kitapların maddi beklenti dışında nasıl bir saik ile yazılmış olabileceğini gerçekten yorumlayamıyorum.
Bizim anneliğimiz annelerimizinkinden çok farklı gerçekleşti. Onlar ki benimki gibi çalışan annelerin de yeni yeni bulunduğu bir gruptu ve kadın-erkek rolleri, annelik babalık tutumları yeni baştan tanımlanmaya çalışılıyordu. Köylülükten kentliliğe yol alırlarken, avrupai şartlarda çocuklar yetiştiriyorlardı. Ama her ne kadar yeniden tanımlasalar da ev içi rolleri eski yerleşmiş kalıplardan çok da uzaklaşamıyorlardı (babamın gece çamaşır astığını bilirim komşular görmesin diye :)
Biz daha bir oturmuş tanımlarla başladık evliliğe pek çoğumuz kocadan yardım istemedik mesela, sonra bir de internet geldi, birbirimizin hatta hiç tanımadığımız kişilerin evinin içini görmeye, anneliğini okumaya başladık. Önce mükemmel annelik ile başlayan moda mükemmel olmuyorum isyanı ile sonlandı ve moda moda annelikler yaşadık ki açıkçası çok uzun süreçlerde bahsetmiyorum Ulaş'a hamile olduğum 6 yıl öncesinde mükemmellik modaydı henüz.
Sonra ne çektik be konu komşudan hepimiz, bizim anneliğimiz farklıydı ama memleket aynıydı, onu dönüştüremiyorduk. O kendisi dönüşüyordu da biz moderne evrilmeye çalışırken o geleneksele devrilme çabasındaydı.(Aklıma geldi yazmasam olmaz: Ulaşlar hacimi işliyor öğretmen beyin fırtınasında soruyor: hacim ne bir çocuk, ki kendisinin mental retardasyonu var, verdiği cevap hacemat. Ne duyuyor ne öğreniyor bu çocuklar ne kadar sık tekrarlandı ki bu cevabı verecek kadar yer etti. Ne oluyoruz.) Neyse bir grup kadın annelikleri üzerinden tanımladı kendini bu süreçte ki kadınların kendilerini annelikleri ile tanımlayıp, adlandırıp, iş ve sosyal çevrelerinde annelik düzleminden yer bulma çabalarını patolojik buluyorum açıkçası. Bireyselliğimizi, kadınlığımızı ve anneliğimizi ayrıştırmanın çocuklarımız için de bizler için de sağlıklısı olduğunu düşünüyorum (kendini her yerde bilmem ne anne olarak tanıtmak, tanıtmak zorunda olmak ne allesen, hepsini geçtim nasıl bir psikolojik yük bu). Neyse gene konudan sapıyorum, sonra baktılar popülerlik aldı yürüdü kitap yazalım dediler herhalde.
Velhasılı kelam, bence eksik bilgi ve eksik anlatım ile samimiyetsiz bir duygudaşlık yaratma çabası, anlamsız çıkarımlar, yanlış yönlendirmeler, çok bilmişlik taslamalar, hepsinde hepsi yoktur belki ama hep aynı his ve de yazılan konu annelik olunca insanlara doğru-yanlış bilgi vermiş oluyorsun.
Amacım kitapları eleştirmek değil aslında o başka bir kulvar ve ciddi ciddi bunları okumayı gerektirir ki ben hiç birine 3 sayfadan fazla dayanamadım hap hap cümleler, kolay okunsun diye boşluklar falan. Tamamen reklam broşürü okuyorsun hissi :(
Ben doğurduğum sıralar oluşan bu blog fırtınasında yaşadığımız güçlükleri paylaşmak vardı, anneliğimizi konuşmak, annelik önceden konuşulmuyormuş, anneler hiç şikayet etmiyor, dertleşmiyor, kalıplardan bunalmıyormuş gibi bir hava vardı, (oysa ki internet yoksa da fünleri vardı, anlamadık) ki Ulaş'ı doğurup evde günün yarısında uyuyan bir çocukla kalınca ne yapacağımı şaşırdığımdan ben de bu blogu biraz da bu paylaşım silsilesine dahil olayım, anlatayım rahatlayayım, birileri de okursa işine yararsa okusun diye açtıydım * Ama blogla kitap arasında fark var sanki insan bir kitaba para verip alıyorsa bir şey almalı içinden reklam broşürü değil. İşte bu yüzden annelik kitapları salgını bana çok bir sorunlu geliyor. Bana bu en acı gelense gelense ciddi ciddi çocuk gelişimi, çocuk eğitimi ve çocuk psikolojisi eğitimi almış kişilerin bile bu bilgi birikimleri ile değil annelikleri ile tanınma ve yer bulma halleri.
Annelik her memelinin yaşayabildiği bir şey sonuçta, insan bu kadar da önemsememeli kendini. Doğru bilgilerle yönlendiremiyorsak insanları o topa hiç girmemeli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...