bir sürü haller içinde...

8 Ekim 2013 Salı

anne babaları fazla da ciddiye almamak lazım

Tam Fang ailesini bitirmişim, criminal minds'ın son bölümünü izliyorum.. Anaaa Philip Larkin'in this be the verse şirine rast geldim.. Şiire bayılmanın yanında cehaletime de yandım. Bugüne kadar neden görmemişim bu şiiri ben.. Şöyle diyor Selahattin Özpalabıyıklar'ın çeviriyle ilk kıtada Larkin:

ağzına sıçarlar senin, annenle baban
niyetleri bu olmayabilir, ama sıçarlar.
hatalarıyla doldururlar seni, fazladan
bir kaç da sana has ilave yaparlar.

Hani Nazım diyor ya "ben babamdan ileri, çocuğumdan geriyim" diye.. Aynı hesap Larkin'de tersine işliyor. Ben ailemin hatalarını devralıyorum, üzerine bir kaç tane daha ekleyip çocuklarıma aktarıyorum.. Aynı şekilde onlar da.. Böyle böyle devam edip duruyor.. Zaten son dizede diyor Larkin çocuk yapma!!!!

Neyse yaptık bir kere.. Artık dönüşü yok :))





Aslında Fang ailesinde de Larkin'le aynı mantık var.. Sanat'ı, aileyi, önemli'yi sorgulatıyor insana.. Bencilliği, anne baba olmayı ama en çok da aile bütünlüğünü düşündürüyor.

Aile dediğimiz kavram -karı/koca subsisteminde bile- kusursuz bir uyum ve uyuşma gerektirir mi? Aile -hadi diyelim spesifik BİR konuda bile bütün olarak, tek bir beden gibi mi tepki vermelidir? Fikir ayrılıkları, ayrışmalar, uyumsuzluklar nasıl çözülmelidir????

Birey için önemli olan hayatın, aile birliğinin merkezinde mi yer almalıdır? Beni ben yapan, bizi biz yapanTEK bir konuya mı indirgenmelidir?

Fanglerde durum buydu.. Baba için önemli olan, anne için de birincil hale gelmişti ve çocukların da bunu olduğu gibi kabul etmesini beklediler... Çünkü çocuklar onların çocukları idi.. Doğuştan sanatçıydılar.. Onlara kendi doğrularını vermek, onları mükemmelleştirmek istediler aslında.. Sanatı daha da ileri taşımak... Ama çocuklar onlarla aynı fikirde değildi.. Onları mutlu etmek, sevgi ve kabul görmek için yaptıklarını ilerleyen zamanda küçük düşürücü buldular ve onlara karşı öfke duymaya başladılar.. O kadar acıklı bir çatışmaydı ki içlerinde yaşadıkları.. Anne babalırnadn kabul görmek ve kendilerinden vaz geçmek.. Onların istediği gibi olmak.. Ben her satırda kendimi çocuklara ya bi gülüp geçin şunlara derken yakaladım :))

Bazen kardeşime de söylediğim bu cümleyi ilerleyen yıllarda Ulaş'a kullanabilir miyim bilmiyorum (belki Önder için olur da kendim için ciddi şüphelerim var :)) Yetişkinlerin değişime gösterdikleri direnç  ve yaşadıkları travma çocuklardan kat kat fazladır.. Yetişkinler için -hele de yaş ilerledikçe- doğru kabul ettiklerini yanlış görmek bütün hayatlarını ret manasına gelebilir.. Yani, Fanglere geri dönersek, hayatları boyunca doğru algıladıkları, hayatlarını adadıkları sanat anlayışlarını değiştirmeleri pek de olası değildi.. Sanat için -algıladıkları sanat için- yaptıkları pek de önemli fedakarlıklar değildi onlar için.. Çocuklarsa durumu hep şahsi aldı... Aslında onlar da kendilerince seviyorlardı çocuklarını... Ama....

Kitabı okurken hiç sorgulamadığımı fark ettim: Fanglerin sanat anlayışını..Sanattır yada değildir, pek de önemli değildi benim gözümde (gene mesleki deformasyon galiba) onlar bunu sanat kabul ediyordu, ben de ettim... Ben daha çok aile işlevselliğine odaklandım.. Çocuklara...

Çocukların, sanatı -onların sanatını- reddetmesi onları da reddetmeleri anlamına mı geliyordu?? Günlük hayatta da yaşamıyor muyuz bunları??? Çocukları din değiştiren, vicdani retçi olan, istediği ile evlenmeyen, eşcinsel olan kaç anne baba reddediyor kendi öz çocuklarını, her gün?? Kaç çocuk ailesinin doğrularını kabul etmediği için kendini dışlanmış hissediyor?

Çocuklarımıza ne yapıyoruz biz, dedim içimden, her satırda.. Bizim düşündüğümüz gibi düşünsünler diye nasıl da yok ediyoruz içlerindeki cevherleri.. Ve onlar, o muhteşem ve zavallı yaratıklar.. Bir gülücük, bir kucaklama, biraz sevgi için nasıl canı gönülden feda edebiliyorlar öz benliklerini..

Çocukları bir parçamız olarak dünyaya getiriyoruz ve onlara bildiklerimizi öğretmek istiyoruz.. Özünde bizim gibi olsunlar istiyoruz, çünkü onlar bizimmmm.. Ama biz olmadıkları gerçeğini zaman zaman kaçırıyoruz.. Bizimle aynı düşünmek zorunda değiller, bizimle aynı biçimde algılamak zorunda değiller dünyayı..

Sevgili oğlum; bu satırları okursan bir gün, bil ki anan da zaman zaman sana dayatmalarda bulunacak, sana göre çok çok saçma konuları dünyanın en önemli mevzusuymuş gibi karşına çıkaracaktır.. Kızma, zorlama, uğraşma.. gül geç.. Çünkü ne olursa olsun dünyanın en önemli mevzusu sensin!!!! Şimdiden söyleyeyim de :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Teşekkürler....

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...